menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Soykırımı konuşmak

13 1
24.04.2025

Bir yüzyıl sonrası, anlamak ve bir neticeye varmak için en uygun zamandır” diyor Hans Lukas Kieser, “Talat Paşa, İttihatçılığın Beyni ve Soykırımın Mimarı” (İletişim Yayınları) isimli kitabında.

Ermeni Soykırımının üzerinden ise bir yüzyıldan fazla zaman geçti ama biz hâlâ soykırımı anlamak için konuşamıyoruz.

Soykırımın bugün yaşamakta olduğumuz devlet şiddeti ve ahlaki çöküşe etkilerini görmüyoruz ya da görmek istemiyoruz.

Aradan geçen yüz on yılın sonunda bugün hâlâ soykırımdan söz etmenin suç olup olmadığını tartışmak gibi savunmacı bir yerden katılıyoruz konuşmalara.

Bu arada bir programda soykırım sözü geçti diye Açık Radyo kapatılıyor, soykırımı dile getiren Diyarbakır Barosu yönetim kurulu ve İnsan Hakları yöneticilerine her defasında davalar açılıyor. Bu davalar ve saldırılar, soykırımı konuşmak isteyenleri korkutmak, caydırmak gibi bir amaç taşıyor ve ne yazık ki çoğunlukla başarıya da ulaşıyor.

Ermeni soykırımından söz etmenin bile suç olduğu algısı yerleştirilmek isteniyor.

Konuyla ilgisi bakımından önemli bir Anayasa Mahkemesi kararı dahi, izleyebildiğim kadarıyla Agos, Bianet dışında basının, haber sitelerinin gündemine oturamıyor. Türkiye yargı tarihinin bildiğim kadarıyla ilk olma onurunu taşıyan bu karar, hukuk çevrelerinde, akademide bile yeterince ilgiye mazhar olamıyor.

Neydi bu karar?

Bu karara giden yolu kısaca anlatmak gerekirse, süreç şöyle gelişmişti:

Hrant Dink Vakfı’nın, 18-19 Ekim 2019 tarihinde yapmayı planladığı, “Kayseri ve Çevresi: Toplumsal, Kültürel ve Ekonomik Tarihi Konferansı” Kayseri Valiliği tarafından varsayımsal ve soyut gerekçelerle süresiz olarak yasaklanmıştı. Vakıf bunun üzerine İdare Mahkemesi’ne başvurarak yasaklama işleminin iptalini talep etmiş ancak talebi Kayseri 2. İdare Mahkemesi tarafından reddedilmişti. Ankara Bölge İdaresi’ne yapılan başvurunun bu sefer de gerekçesiz bir kararla reddi üzerine Vakıf, Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştu.

AYM, “Demokratik toplumda ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının önemi” ve müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığını tartışmış, müdahalenin soyut ve varsayımsal gerekçelere dayandığını ve yasal dayanağının bulunmadığı sonucuna varmıştı. Mahkemenin ihlal kararı verebilmesi için bu tespitler yeterliydi, yani bu bulgularla ihlal kararı vermekle yetinebilirdi, ihlal kararı vererek dosyadan elini çekebilirdi. Ancak Anayasa Mahkemesi, yukarıdaki tespitinin ardından meseleye........

© Agos