İnsan ve Şahsiyet: Kendini İnşa Etmenin Yolculuğu
İnsan, yalnızca doğmakla insan olmaz; insan, ancak kendini inşa ederek, içsel yolculuğunda anlamı keşfederek ve bu keşfi yaşamına yansıtarak “insanlık” vasfına erişebilir. Her birey, kendisine sunulmuş olan hayat nimetini, akıl ve vicdan terazisinde tartarak değerlendirmekle yükümlüdür. Çünkü hayat, sadece biyolojik bir varoluş değil; aynı zamanda ruhsal, ahlaki ve metafizik bir arayıştır.
Tarihten bu yana birçok düşünür, insanın ne olduğu sorusuna cevap aramıştır. Yunus Emre’nin dediği gibi:
“İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir.”
İnsanın kendini bilmesi, içindeki çelişkileri, zaafları, meziyetleri tanımasıyla mümkündür. Bu ise kolay bir yolculuk değildir. Karakter ve şahsiyet inşası, insanın en zorlu ama en gerekli mücadelesidir. Bu mücadele; nefisle, tutkularla, hırslarla, tembelliklerle yapılan, içten içe bir savaştır.
Şahsiyet: İnsanın İçsel Mimarisidir
Şahsiyet; dıştan görünen davranışlar değil, içte oluşan derin bir yapıdır. Bir binanın temeli ne kadar sağlam olursa, o bina o kadar uzun süre ayakta kalır. Aynı şekilde, sağlam temellere dayanan bir şahsiyet de hayatın fırtınalarına karşı dirençli olur.
Peygamberler tarihi, bu şahsiyet inşasının en güzel örneklerini sunar bize. Hz. Yusuf, kuyuya atıldığında da, saraya alındığında da, zindana atıldığında da aynı duruşu sergiledi. Çünkü şahsiyet dış şartlara göre şekil değiştiren bir kabuk değil, içten gelen bir özdür. Onun içindir ki Yusuf, kardeşlerine şöyle demişti:
“Ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefis, daima kötülüğü emreder.” (Yusuf, 12/53)
Bu ifade, şahsiyetli bir insanın bile nefsin........
© Adil Medya
