menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“Dijital Okuryazarlık: Labirentten Çıkış Kolektif mi, Bireysel mi?”

8 1
previous day

“Dijital Okuryazarlık: Labirentten Çıkış Kolektif mi, Bireysel mi?”

Algoritmaların Gölgesinde: Dijital Okuryazarlığın Gerçek Yüzü

MÜNİR KARATAŞ – Geçtiğimiz hafta bir dostumuzun evinde tanıştığımız 11 yaşındaki bir kız çocuğunun yapay zekâ hakkında sorduğu sorular ve bu araçlarla kurduğu ilişki, bu yazıyı kaleme alma ihtiyacını doğurdu. Çocukların yapay zekâ botlarıyla kurduğu bağ, ebeveynler için artık sıradan bir merak konusu değil; üzerine dikkatle eğilmesi gereken yeni bir sorumluluk alanı. Nitekim ABD’de 16 yaşındaki bir gencin bir sohbet botuyla etkileşimlerinin ardından intihara sürüklendiği iddiasıyla açılan dava, bu riskin acı bir hatırlatıcısı oldu. Umarız bu trajedi, dijital çağda gecikmiş regülasyonların hızlanması için bir kıvılcım işlevi görür.

Dijital dünya bir tiyatro sahnesi: Işıklar üzerimize çevrili, ama kuklacıları göremiyoruz. Her tıklama, her kaydırma, her “beğeni” görünmez algoritmaların iplerinde sallanıyor. Haber akışlarımız, önerilen videolarımız, hatta gündemimiz bile bu gölgeli ağların elinde şekilleniyor. Peki, bu ağları kim örüyor?

Algoritmaların karar mekanizmaları, teknoloji devlerinin “ticari sır” kalesinde saklıyken kullanıcılar devasa bir dijital labirentin içinde yolunu kaybediyor.

Dijital okuryazarlık yalnızca cihazı kullanmak değil; labirentin haritasını çizmek, algoritmaların niyetini sorgulamak ve sistemlerden hesap sorabilmek demek.

Bugün asıl mesele şu: Çıkış yolunu bireysel çırpınışlarla mı bulacağız, yoksa şirketlerin şeffaflığı ve otoritelerin zorunlu reformları mı yolumuzu aydınlatacak? Biz kendi irademizi mi kullanıyoruz, yoksa bir makinenin kurguladığı senaryoda mı rol alıyoruz?

Kara Kutu: Algoritmaların Görünmeyen Yüzü

Teknoloji devleri algoritmalarını bir sihirbazın kara kutusu gibi işletiyor: Sonuçlar ortada, ama iç mekanizma görünmez. 2018’deki Cambridge Analytica skandalı, milyonlarca kullanıcının verisinin seçim mühendisliği için nasıl bir silaha dönüştürülebileceğini gözler önüne sermişti.

2023’te Tik Tok’un veri toplama pratikleri, kullanıcı davranışlarını neredeyse mikroskobik ayrıntılarla izlemesi nedeniyle Avrupa Birliği’nde soruşturma konusu oldu.

2024’te X’in içerik öneri algoritmalarının kullanıcıları kutuplaştırıcı içeriklere yönlendirdiği iddiaları gündemi sarstı.

Ama mesele sadece siyaset ya da mahremiyetle de sınırlı değil. Netflix’in öneri algoritmaları yerel yapımları geri plana iterken, kültürel çeşitlilik de görünmez bir erozyona uğruyor.

Amazon’un fiyat algoritmaları bazı ülkelerde rekabet ihlalleri ile suçlanıyor; kullanıcılar aynı ürünü farklı fiyatlardan görebiliyor. Instagram’ın algoritmaları ise özellikle gençler arasında beden algısını bozduğu, kaygıyı ve yalnızlık hissini körüklediği için psikolojik araştırmaların odağına girdi. Bu konuda davalar açılmış durumda.

Tüm bu örnekler, buzdağının yalnızca görünen kısmı. Algoritmalar, biz farkına varmadan gündelik kararlarımızı, kültürel ufkumuzu ve toplumsal dokumuzu şekillendiriyor. *OECD’nin 2025 Dijital Okuryazarlık Raporu da bu şeffaflık eksikliğinin bireyleri manipülasyona açık hale getirdiğini ve toplumsal güveni aşındırdığını vurguluyor.

Çözüm ne? Teknoloji şirketlerinin zorunlu şeffaflık raporları yayınlaması, algoritmalarını kullanıcı dostu arayüzlerle açıklaması en hızlı ve gerekli ilk adım olabilir. Örneğin sosyal medya platformları, öneri algoritmasının hangi kriterlere dayandığını –konum, beğeniler, etkileşim süresi gibi– sade bir biçimde........

© Açık Gazete