menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Alevilik, Bektaşiliğin Gölgesinde mi Eriyor?

17 5
28.09.2025

Yıllar önce Hacıbektaş Dergâhı’nda, Hacı Bektaş Veli’ye atfedilen özlü sözler yer alırdı. O dönemde dergâhın müze müdürlüğüne ilk kez Alevi inancına mensup bir kişi atanmıştı. Üstelik bu kişi Kürt kökenliydi. Bu durum, Cumhuriyet’in ilanından sonra bir ilk olma niteliği taşıyordu. Zira Osmanlı döneminden başlayarak dergâhın kapatılıp müzeye dönüştürüldüğü yıllara dek, genellikle Nakşibendi tarikatına mensup kişiler bu tür kurumlara yönetici olarak atanırdı. Bu kişiler aracılığıyla dergâh, Bektaşiliğin merkezî bir yapısı gibi işlev görmeye devam etmişti.

Dışarıda ise Ulusoy ailesine ait, halk arasında “Çelebiler” olarak bilinen evler fiilen dergâhın yerini almıştı. İnananlar o evlerde el alır, dua eder, gönüllerini güvercinin hafifliğiyle, turna kuşu gibi hafifletirlerdi. Turnalar Semahı, Hacıbektaş Semahı’dır. Elbette birçok yörede semah, turna figürüyle özdeşleşmiştir.

Dergâhın en üst duvarında “Türkçe konuş” ifadesi yer alırdı. Bu söz, birçok Alevi kaynağında “Bu yurtta Türkçe konuş, Türkçe sev ve Türkçe yakar” biçiminde geçer. Yıllar sonra Hacıbektaş’a tekrar gittiğimde bu yazının kaldırıldığını fark ettim. “İsabet olmuş,” dedim içimden. Ancak bu değişiklik, Bektaşilik inancında Türkçe ibadet meselesini yeniden gündeme taşıdı.

Bektaşilik, özellikle Balkanlara açılım sürecinde yeniden keşfedildi. Yeni kurulan devletler içinde Bektaşilik, kurumsal olarak varlığını koruyordu. O kurumlara gidip gelmeler başladığında fark edildi ki, ibadet eden birçok kişi dualarını ana dillerinde değil, anlamadıkları bir dilde ettiklerini fark ediyordu. Bektaşi babaları duaları Türkçe ezberden okuyordu; ancak çoğu, Türkçeyi bile anlayamıyordu.

Türkiye’de ise başlarda devlet, şehirleşen Alevilerin ihtiyaç duyduğu Cemevlerini tanımadı. Ancak zamanla bu yapının kendi işine yaradığını fark etti. Türkiye’nin her bölgesinde farklı biçimlerde yaşanan Alevilik, süreç içinde homojenleşmeye başladı. Baskın anlayışlar, daha zayıf olanları sindirmeye başladı. Genel kurallar geçerliydi; ancak farklılıkları ortaya koyan birçok geleneksel davranış ve ibadet biçimi yok olmaya başladı. Her derneğin kendi “bileni” ya da........

© Açık Gazete