menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sınıf, hayat ve sanat

15 1
06.06.2025

​Bir iki kez daha anlatmışımdır ama bugünlere benzer zamanlarda aklıma gelir, anımsatma gereği duyarım. Yıllar önceydi, Aziz Kocaoğlu başkan zamanında, büyükşehirde çalışıyordum. İZBETON emekçisi dostlarımla, Orhan Kemal ustanın “Murtaza”sını sahneledik. Söyleyenlerin yalancısıyım, 12 Eylül faşizminden sonra “İşçi Tiyatrosu”nun ilk örneğini vermiştik. Ödüllendirildik, turnelere çıktık, övünmek gibi olmasın o çalışmamız hala akıllardadır. Başkent turnemizde –Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali’ne çağrılmıştık- arkadaşlarımızın sendikasını ziyaret ettik.
​Hoş beş derken, malumunuz olduğu üzere çenemi tutamamış, sendika yöneticilerine şunu sormuştum: “Toplu İş Sözleşmelerinde pek çok ölçüt var, karşılığını verilmesini istediğiniz kalemler bulunuyor ki hepsi haklı ve doğrudur. Ancak dikkatimi çeken bir eksiklik var. Bir emekçinin ve ailesinin, ayda kaç kitap okuyacağı, kaç sinema, tiyatro gibi sanatsal etkinliklere katılacağı, ayda kaç dergi ve gazete okuyacağı gibi sanatsal ve kültürel etkinliklere dair bir madde göremedim. Yalnızca okul ya da eğitim harcamaları n dan söz etmediğim sanırım anlaşılmıştır. Neden böyle bir madde yok?”
​Bir sessizlik oldu, herkes birbirine baktı. Anlaşılmadığımı düşünerek, sözlerimi sürdürdüm. “Geçmişin, elbette öyle olması gerektiği ve çok yakıştığı gibi, başta DİSK olmak üzere sendikaların ve ilgili kurum ya da örgütlerin yayınlarını anımsıyorum. Sayfalarının önemli kısmı bu konulara ayrılırdı. Şiir, öykü, deneme gibi çalışmalar yapan emekçilerin ürünleri, kültür sanat haberleri, elbette sınıf-sanat-hayat ilişkisi, sanat emekçilerinin konuya dair görüş ve işleri, o yayınları birer arşiv belgesine dönüştürürdü. Bu ülkedeki “İşçi Tiyatrosu”, “İşçi Sineması”, “İşçi Edebiyatı” gibi sanat yönelişlerinin dinamolarından biri de o yayınlardı. Oralardan çıkıp, dizesiyle, fırçasıyla, sazıyla, sözüyle, dansıyla sanat alanında yer bulan işçi kökenli birçok sanat emekçisi vardır. Günümüzde böyle yayınlarınız var mı, varsa niye o günlerde olduğu gibi kamusallaşamıyor, yaygınlaşamıyor ki bizler okuyamıyoruz? Yayınlarınızdan sözleşmelerinize, işin bu kısmına dair ne düşünüyor, ne yapıyorsunuz?”
​Elbette bunları yalnızca malumatfuruşluktan, akıldanelikten, “düğün sahibinden fazla göbek atmaya meyyal davetli” saçmalığından dolayı sormuyordum. Dünya görüşümüz, sendikal olanlar başta olmak üzere, toplumsal her örgütlenmenin gündelik edinimler ya da kazanımlar yanında, evrensel ve nihai kazanımları da hedefliyordu. Daha yaşanır bir ülke, daha güzel bir dünya istiyorsak, yalnızca –sonuna dek hak ettiğimiz- parasal karşılığı değil “ekmek ve gül” günleri için........

© 9 Eylül Gazetesi