menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Her Çağın Sezen’i

10 1
03.07.2025

Sezen Aksu’nun sekiz yıl sonra yayımladığı Paşa Gönül Şarkıları albümü, Bedia Ceylan Güzelce’nin Bu Çağın İnsanı adlı deneme kitabını okuduğum zamana denk geldi. “Sen, bu çağın insanı, sahi nasılsın?” sorusunun arasına karıştı şarkılar. Güzelce, “Kuşaklar arasında sıkıştın, dünya için en iyisini isterken kendini başkalarının ezberleriyle bölüştün, yemeğini sipariş ettin, kahveni karton bardakta içtin, okulu kazanmak, hayatını kazanmaktan daha zordu…” diye devam ediyordu, bu çağın insanını tarife… Sezen’in albümü, bu çağın insanlarına isyanla başlıyor. Ahir zaman yalnızları, ekmeğini egosuna bananlar, değerlerini çarşıda satanlar, uykuya dalanlar olarak notalarla, dizelerle görünüyor. İnsanlığın ölmüşlüğünden, iyinin bile gözünün göz olmamasından söz ediyor; bu çağın insani felaketlerini, çürümüşlüğünü anlatıyor. İsyan da var, kayıplarına duyduğu sonsuz özlem de, aşk da… Linç gibi daha önce hiç söylemediği tarzda hiphopa yakın bir şarkı da var, Ey Aşk ya da Şuh Nefes gibi tam Sezenlik olanlar da… Bana Sor gibi bir arabesk klasiğinin yeni yorumu da var, Nanik ya da Yaygara gibi ritmik, ironik, mizahi şarkılar da.
Bu albüm bir renk olsaydı siyahı seçerdi. Arada bir gökkuşağı açtırmayı ihmal etmeyerek, acının arasına göbek havası sıkıştırarak tabii. Her şey, her acı birbirine dolanmış. Müziğin farklı türleri birbirine eklenmiş. Fazıl Say’ın yorumuyla “mezzosopranodan koyu bir altoya dönüşen sesi” ile yıllar içinde demini iyice koyultmuş bir Sezen var karşımızda. Sonra da dünyanın derdine “Nanik” yapan bir Sezen… Benzersiz karışım çıkmış ortaya. Tıpkı bu toprakların benzersiz lezzeti, Sezen’in de kendisini benzettiği aşure gibi.

“BİZE BİR DOĞRUCU LAZIM”

Açılış şarkısı Linç, Sezen için şahsi ve toplumsal anlamlar taşıyor. Bu çağın kavramlarından olan lince, hem toplumun bir kesimi hem siyasi iktidar tarafından maruz kalmış bir sanatçı o. Fakat şarkının odağı çocuklar. Ne çocuklar gördüm, büyümediler hiç, nefesleri çığlık, duyulmadılar hiç, derken lime lime edilen yüreklerimize Narin, Sıla, Ahmet ve nicesinin son nefesleri çöküyor. Çocuklar ölürken büyüklerin suskunluğuna, körlüğüne kahrediyor Sezen; dilleri dil değildi, kendini yok eden linç diyor. Bu son olsun, dünya dönme dur artık, isyanını tam da Güzelce’nin kitabındaki şu bölümü okuduktan sonra dinledim:
“…yağmur yağdıysa sokakta şehir cereyanına kapılıp ölebilirsin, on dört yaşındasın mesela, ismin Ahmet, pazardan kendine tişört almak isterken kalbinden bıçaklanıp sona erebilirsin, sekiz yaşındasın ve ismin Narin, annen, amcan, abin ve doksan haneli bir köy aynı suçun ortaklığında sessizliğe gömülebilir ve senin neden öldürüldüğünü söylememek için ağız birliği yapmış olabilir herkes.”
Bedia Ceylan Güzelce’nin dediği gibi; “…bu çağın sorunu bu. Hiçbir şey iki kişinin arasında kalamıyor işte…” Hiçbir şarkı, sadece şarkıda kalamıyor işte.
Toplumsal meseleler ama özellikle de ölü çocuklar yeni değil Sezen’in şarkılarında. Onun, her acıyı hisseden bir kalbi var, o yüzden her çağı seziyor. 12 Eylül sonrası idam edilmek için yaşı büyütülen Erdal Eren’e Son Bakış’ı söylemişti. Ünzile insan dölü, on kardeş beşi........

© 9 Eylül Gazetesi