Edremit Körfezi'nde zehre direnişin öyküsü
BERGAMA’DAN SİYANÜR GÜNLÜKLERİ-16.
Edremit Körfezi’nin masmavi suları!
Denizde yükselen kardeşlik!
Tehdit altında zeytinlikler!
Otuz yıl öncesi:
1992 yılında Edremit Körfezi’nin yamacında, Balıkesir Havran’da işletilmek istenen “siyanürlü altın madeni”ne karşı çıkan Balıkesir DYP Milletvekili Melih Pabuççuoğlu Ankara’da, Parlamento’da bir konuşma yapar.
Bakanların milletvekillerinin yüzüne karşı: “Altın popomuza mı batıyor?” der.
Kızmıştır Pabuççuoğlu!
Haklıdır!
Bir avuç altın için tonlarca ton toprağın siyanürle zehirlenmesi, bir fare zehri olan arsenik gibi ağır metallerle çevrenin kirletilmesi tüm canlılar için bir yaşam sorunudur.
2024 yılı baharında Erzincan İliç’te yaşanan felaket doğanın zehirlerle tarumar edilmesi, 9 kişinin siyanürlü toprak atında kalıp ölmesi bunun en somut kanıtıdır.
Üstelik bu öldürücü maddelerin madenin hemen yakınında bulunan Fırat nehrine karışarak tüm Mezopotamya’yı zehirlemeyle tehdit etmesi de bir olgudur.
1989 yılında Bergama’da başlayan ve ardından Balıkesir-Havran’da işletilmeye kalkışılan bu tür siyanürlü madenlerin verebileceği zararlara karşı edilen mücadele insanlığın bu zehirlere karşı gösterdiği duyarlılığın çok önemli örnekleridir.
Bu bağlamda, aynı yıllarda, tarihte kutsal sayılan İda Dağının (Kaz Dağının) yemyeşil eteklerindeki Havran ilçesinin Küçükdere köyü de bu tür zehirli madenciliğin tehdidi altında kaldı.
Köyün yakınlarında yaşayanlar ve bölge aydınları, güzelim zeytinlikler ortamında işletilmek istenen “siyanürlü altın madeni”ne karşı çıktılar.
Bu mücadeleye turizmciler, zeytinyağı üreticileri, tüccarlar, yerel yöneticiler de katıldı.
Madeni işletmek isteyen 1986 yılında Ankara’da kurulmuş olan TÜPRAG adlı bir şirketti.
Bu şirket Türkiye yasalarına göre kurulmuştu ama o zamanki sahibi PREUSSAG adlı bir Alman şirketiydi.
Türkiye’ye zehirli altıncılığı böyle Alman şirketleri sokmuşken, “siyanürlü altın madenleri”ne karşı çıkan çevrecileri, Türkiye’dealtın madeni işletilmesini güya istemeyen Alman Vakıflarıyla işbirliği yaptığını iddia edenler, utanmadan ortalıkta dolaşıyor, TV’lerde yüz gösteriyor.
***
(Sonradan turizmci TUI şirketine ait olan Havran madeninin ilk sahibi Alman PREUSSAG şirketinin arması)
İki yüzyıldır Anadolu topraklarını talan eden, hele hele Osmanlı Devletinin her yanına sızmış olan, insanlarını her cephede savaşa sürükleyip ölüme gönderen Alman Emperyalizmi Havran’da da sahnededir.
Bergama’da Alman sanayi devi METALGESELLSCHAFT Havran’da PREUSSAG’la birlikte Anadolu topraklarına zehir ekmeye pek isteklidir.
Ancak Havran’daki zehirli madenle ilgili karşıtlıkların farkında olmalıdır ki Alman PREUSSAG, TÜPRAG’taki hisselerini, daha önce ortak olduğu Fransız METALEUROPE şirketine satar, çeker gider.
Bu Fransız şirketi de 1991 yılında, hisselerinin yarısını Güney Afrikalı GENCOR şirketine devredecektir.
PREUSSAG, önceden madencilikle de ilgisi olan yine Alman TUI adlı Turizm şirketi tarafından satın alınır.
Bakın bu zehirciler nasıl birbirlerinin içine geçmişler.
(TÜPRAG’ın yabancı sahipleri sık sık değişse bile değişmeyen Türk Genel Müdürü Mehmet Yılmaz)
GENCOR şirketi de dünyaca ünlü dolar milyarderi ırkçı, OPENHEİMER ailesine aittir.
Kimler at oynatmaya kalkmamış ki Batı Anadolu’nun bereketli topraklarında.
Aslında bu durum Dünya’da Globalizm/Küreselcilik denilen, şirketlerin birbirine entegre olduğu, sermeyenin ulussuzlaştığı, deyim yerindeyse “kimin eli kimin cebinde olduğu bilinmediği” bir dönemin açık tablosudur.
Üstelik günümüzde “siyanürlü altın madenciliği”; bu karmaşık kapitalist sermeye sisteminin kıymetli metallere olan düşkünlüğünün tehlikeli yeni oyuncağıdır.
Kaz Dağlarınınkutsal topraklarına bu ırkçı Openheimer’in GENCOR şirketi TÜPRAG kılığında hırsla saldırır.
Ancak karşısında bu yöre insanlarının topyekûn direnişini bulacaktır.
Çetin cevize çatmıştır Openheimer.
***
(Havran-Küçükdereli köylüler)
Bergama’da yanan direniş ateşi, siyanürlü madenlerin tehlikelerini sorgulama, Havran’da ve çevresinde de hızla yayılır.
Havran-Küçükdere muhtarı köylüleriyle birlikte Bergama Belediyesini ziyarete gelir. Dert aynıdır. Bilgi alırlar. Dayanışma isterler.
Karıncanın kardeşi vardır!
Birlikte, örgütlü, dayanışma ve iletişim içinde davranmazlarsa topraklarına kıyılacaktır!
Edremit Körfezi çevresinde, Ören, Burhaniye, Ayvalık, Güre, Zeytinli’de yaşayan birçok aydın da Havran’dan yana tavır alırlar. Hepsinin hayatı tehlikededir.
Tüm bölgeyi zehirleyebilecektir bu siyanürlü maden.
Güzelim bölge ırkçı Openheimer’a bırakılır mı?
Ya dünyanın kanını emen, Emperyalizmin Siyanürcü Ahtapotuna?
Bölgede sesler yükselir.
Sesleri duyulmayınca, bir yanlarıyla Devlet Adamı olan Gömeç, Burhaniye, Pelitköy Belediye Başkanları Almanya’ya iltica edeceklerini açıklarlar.
İktidardaki Başbakan Süleyman Demirel’in DYP’sinden Balıkesir Milletvekili Melih Pabuççuoğlu yöre insanıdır.
Aynı partiden Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olan Ersin Faralyalı’nın madencilere el vermesine, yardımcı olmasına rağmen o, Havran’da siyanürlü altın madeni işletilmesine karşıdır.
(O zamanın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Ersin Faralyalı)
Zehrin cennet kadar güzel yöreye vereceği zararları anlamıştır.
Zeytinliktir her yan!
Zeytinlikler bura insanının ekmeğidir.
Melih Pabuççuoğlu yurduna bağlıdır! Doğanın altından daha kıymetli olduğunu bilir.
Siyanürcülere pabuç bırakmayacaktır Pabuççuoğlu.
Ankara’da, Parlamento’da direnişçilerin sözcülüğünü yapar.
Bakanlıkta E.Faralyalı’yla görüşür. Bu işletmenin zararlı olduğu düşüncesini, seçmenlerin madene karşı olduğunu, Devlet’in bu konudaki karar vericilerinden biri olan Bakan’abildirir.
Bakan Faralyalı, zararsızlık konusundan emin olmadan bu işletmeye izin vermeyeceğini söyler Milletvekili Pabuççuoğlu’na.
Huzuruna çağırdığı Müsteşar Yardımcısı Sıtkı Sancar’a şirketin yöredeki faaliyetlerini durdurması direktifini verir.
M.Pabuççuoğlu sevinir, görevini yapmanın iç huzuruyla evine, Havran’a yakın Burhaniye’ye döner.
Bakar ki siyanürcü şirket çalışmalarına devam ediyor, Bakanlıktan Sıtkı Sancar’ı arar.
Müsteşar Yardımcısı Bakan........
© 12punto
