Bu memleket bizim!
TAŞ YERİNDE AĞIRDIR-158. UNUTMAYALIM, UNUTTURMAYALIM!
Büyük Türk şairi Nazım Hikmet, çoğumuzun bildiği “Davet” adlı muhteşem şiirinde şöyle der:
“Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim…
Evet!
Bu hasret de bu davet de bu memleket de bizim.
Evet, bu memleket; Anadolu, Türkiye bizim.
Yeraltıyla yer üstüyle, taşıyla toprağıyla, geçmişiyle bugünüyle bu memleket bu vatan bizim.
Vatan, uğruna can verilecek kadar kutsal kabul edilen yurt, ülkedir
Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi ”söz konusu vatansa gerisi teferruattır”.
Tarihi değerlerimize, kültür varlıklarımıza, yurdumuzda var olmuş, var olan bütün kültürlere, onların bıraktıkları izlere, eşsiz mirasa sahip çıkışımızın nedeni budur!
Başta siyanür kullanılarak elde edilmek istenen altın madenleri olmak üzere, çevre kirliliğine yol açan işletmelere karşı direnişimiz bundandır.
Yüzlerce yıl bu topraklarda yan yana, barış içinde yaşamış insanların birbirine düşürülmesine karşı çıkışımız bundandır
19. yüzyıl sonunda başta Bergama olmak üzere, Bodrum’dan, Gaziantep’ten, Datça’dan, Troya-Çanakkale’den, daha nice Anadolu toprağından koparılıp kaçırılan tarihi eserlerimize sahip çıkmamız bundandır.
(Bergama’nın Zeus Sunağı-çizim)
***
Bu bağlamda ülkemizden kaçırılan, çalınan, şaibeli izinlerle yurt dışına götürülen bütün eserler geri verilmelidir.
Anadolu’da onlar korunamazdı, tahrip edilirdi, padişah satmıştı gibi safsatalar eserlerimizin çalınmasının mazereti hiçbir şekilde olamaz.
Yurt dışına kaçırılan eserlerimizin en tanınmışı Bergama’nın Zeus Sunağı’dır.
Osmanlı belgelerinde, değerli tarihçilerimizin bulgularında, Alman arkeolog ve devlet yöneticilerini kayıtlarında görüldüğü gibi, Zeus Sunağı ve Bergama heykellerinin Alman Emperyalizminin maşaları tarafından Almanya’ya/Berlin’e götürülmesi bir kaçakçılık olayının ötesinde bir yağmadır.
1864 yılında Bergama’ya gelen Alman sözde yol mühendisi Carl Humann 1878 yılına kadar, Bergama eserlerini Berlin’e kaçırdı.
Bunu kendi el yazısıyla yazdığı kayıtlarda itiraf etti, çağdaş Alman bilim insanları onayladı.
1869’da Padişah Abdülaziz tarafından çıkarılan Nizamnameyle (Yasayla) tarihi eserlerin yurt dışına çıkarılmasının yasaklanmasına rağmen sürdü bu soygun.
Prusya/Alman Devletinin baskısıyla; Müzeyi Hümayun/Osmanlı Devlet Müzesi müdürlüğüne getirilen P.A.Deither adlı bir Almanın eliyle çıkarılan ve eserlerin üçte birinin yurt dışına çıkarılmasına izin veren 1874 Nizamnamesini, onca baskıya rağmen, Padişah Abdülaziz’in bilgisiyle, Osmanlının yurtsever memurları uygulamadı. Eserleri Almanlara vermedi.
Ancak her nasılsa 1878 yılında Padişah Abdülaziz boğularak katledildi. Abdülaziz öldürülen son padişahtır.
Acaba her türlü baskıya rağmen tarihi eserlerimizi ülkede tutma kararlılığında olan Abdülaziz’in öldürülmesinde, tarihi eserlerimize el koymaya için gözü dönmüş Prusya/Alman Emperyalizminin parmağı var mıydı?
“Herkes bilir ki “emperyalizm kıyıcıdır!”.
Kısa bir süre sonra padişah olan genç Abdülhamit’in Osmanlı Devleti ülkeye kuzeyden saldıran Ruslara karşı Osman Paşa’nın Plevne’deki şanlı direnişine rağmen yenildi.
Rus ordusu İstanbul kapılarına, bugünkü Yeşilköy’e/Ayastefanos’a kadar geldi.
Nerdeyse İstanbul’u alacak, Payitahtı, başkenti işgal edecek; Osmanlı Devleti’ni yıkacaktı.
Bu durumu unutturmamak için Ruslar İstanbul’un kapısına, Ayastefanos/Yeşilköy’e 30 mt yüksekliğinde bir anıt dikti.
Osmanlı, sözde dost; müzeden tutun askeriyeye kadar devletin her kademesine sızmış Alman Emperyalizminden yardım istedi.
Denize düşen yılana sarılır!
Berlin’de yapılan konferansta Romanya ve Bulgaristan’ı almaları karşılığında Ruslar İstanbul’dan çekilmeyi kabul etti. İngilizlere de Kıbrıs verildi.
(Rusların 1898’de yaptığı, 1914’de Enver Paşa tarafından yıkılan Ayastefanos/Yeşilköy anıtı)
Alman Devletinin başındakilerden, tarihi eser düşkünü önce Prens, sonra Kra III.Freidrich Bergama soygununun organizatörlerindendi. Onun ısrarıyla önceki padişah Abdülaziz’in uygulamadığı sözde yasa uygulandı. Toprak altından çıkarılmış tarihi eserlerin bir kısmının, 1/3’ünün yurt dışına çıkarılmasına izin verildi.
Ağır baskı altındaki padişah bu izin karşılıksız olmasın diye Osmanlı Müzesine bağış yapılmasını istedi. Bu bağış miktarı 20.000 frank/marktı. Bu parayla bugün bir araba bile alınmaz.
Bergama eserlerinin Berlin’e kaçırılmasını, bu hırsızlığı meşru göstermeye kalkanların borazanlığını yapanlar bu komik miktardaki parayı kendilerine bayrak yapıyorlar.
Böylece Bergama eserleri, Bergama-Dikili iskelesi-İzmir-Cenova/Hamburg üzerinden Berlin’e taşınmaya başlandı.
İlk götürüşün ardından, kazılarda bulunan ve Osmanlı’ya kalan eserlerin üçte ikisini de almak için de Alman Prensi/İmparatoru III.Friedrich Osmanlı’ya yazdığı mektuplarla Abdülhamit’i ağır baskı altına aldı.
Patrondu ya!
Zaten Osmanlı Devleti Emperyalizmin kucağına düşmüştü.
Almanların Osmanlı’nın Müzeleri Müdürlüğüne getirttiği P.A.Diether de kaçakçılara yardım ediyordu:
Diether, Osmanlının vermediği, geride (2/3’ü) kalan Bergama eserlerinin de Almanlara verilmesi için Osmanlı Maarif Nezaretine bu eserlerin kıymetsiz olduğuna dair bir rapor verdi:
Bu raporda: Abdülhamit’in vermesi için zorlandığı “bu taş parçalarından (?) Osmanlıya ait olan … eserlerin Bergama’dan İstanbul’a nakli için yüzlerce liralar sarfı lazımdır. Bunları Almanlara bin Napolyon’a (bir para birimi) terk etmek pek kolaydır. Böyle pis, kırık dökük, adi mermer parçaları için çok para harcamak lüzumsuzdur”, deniyordu.
Ne kadar çok hain varmış, var bu ülkede!
Maliyesi batmış, ordusu çökmüş, politik karışıklıklar içindeki Osmanlı devletinin padişahı Abdülhamit bir yıl daha direnebildi.
Yine küçük bir bağış karşılığında, şaibeli izinlerle Bergama’nın Zeus Sunağı ve heykelleri Almanya’ya........
© 12punto
