Farkedilemez Vahşet
Geçen hafta “Durdurulamaz Vahşet” başlığı altında emperyalizmin en çirkin veçhesini sizlerle paylaşmıştım. Bu hafta da bizzat Türkiye üzerinde oynanan, kadife eldivenli emperyalizmi odağa koymaya çalışacağım.
Türkiye kalkınmakta olan bir ekonomidir. Her ekonomi doğal kaynakları, insan sermayesi, ekonomik faaliyetleri ve pazarlara ulaşma potansiyeline bağlı olarak kalkınma hamlelerimi yapabilir. Unutmayalım ki, soğuk savaş döneminde Japonya, Güney Kore ya da Endonezya gibi ülkelerin kalkınmasında komünizme karşı koruma şemsiyesinin de katkısı büyük olmuştur. Ya da ikinci Paylaşım Savaşı’nda yıkılan ve bölünen Almanya dahi hızla kalkınan ülkeler arasında yer alır. Evet, tüm bu ülkelere önemli destekler sağlanmıştır, bu doğrudur. Örneğin, paylaşım savaşı ertesinde özellikle Almanya ve Japonya’nın düzenli ordu kurma yetkisi dahi yoktu, dolayısıyla savunma harcamaları oldukça kısıtlanmış, ülke kaynaklarının önemli bölümünün kalkınma çabalarına yönlendirilmesi amaçlanmıştır. Tabii ki, tüm bu faktörler kalkınma çabalarına önemli destek olarak görülebilir. Fakat yetmez, kısacası söz konusu ülkelerin hızlı kalkınmalarını salt söz konusu maddi koşullarla sınırlamak o ülkelerin insan gücüne, disiplinli çalışma anlayışına ve azmine açık hakaret sayılır. Tüm Ortadoğu ülkelerine baktığımızda gördüğümüz insan davranışı ise bazı farklarla Anadolu insanına benzer. Evet, genel Ortadoğu insanı ile Anadolu insanı arasında bariz bir fark vardır, o da kültürel köken yanında, Atatürk devrimlerinin insanımızı Batı davranış kodlarına ve kurallarına uyarlamasının, zamanla azalmakla beraber, oluşturduğu etkidir. Bununla beraber, günümüzde yaşanan despotik uygulamalara karşı genel halkın iktidara desteğini sunmaktan geri duracak cesareti gösterememesi de halkımızın bireysel davranış kodlarından ne denli uzak olduğunun karinesidir.
Halkın çalışma azmi ve iradesi gibi konuların daha çok sosyologları ve psikologları ilgilendirmesi nedeniyle kapatalım ve gelelim Türkiye’ye uygulanan örtülü emperyalist uygulamaya. Türkiye ekonomisinin geri kalmışlığının tarihi buralara sığmayacak kadar geniştir. Sadece şunu söylemekle yetineyim: Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçişte, devralınan ekonomi oldukça geri düzeyde iken, merkez ülkeler birinci sanayi aşamasını geride bırakıyordu. Cumhuriyet’in Devletçilik ve 1961 Anayasası doğrultusunda girişilen korumacı kalkınmacı politikalar hariç, her dönemde Türkiye, diğer çevresel konumlu ülkelere benzer şekilde merkez devletlerin emperyalist baskısı altında kalmıştır. Bunları başka bir yazıda konuşabiliriz. Bu yazıda 1961 Anayasası ve kalkınma planlaması ile 2000 IMF programı çerçevesinde uygulamaya geçilen Orta Vadeli Program politikaları arasındaki farka........© 12punto
