menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ulusal egemenlik nasıl kazanıldı?

17 0
01.05.2025

Ustam Attila İlhan; üç misak-ı millinin altını çizerdi ısrarla. İlhan’a göre; Gazi Paşa’nın bu hassasiyeti, diğer boyutları yanında uluslaşma, bağımsızlık ve egemenlik açısından da zorunluydu. Üç misak-ı milli, birbirinin tamamlayanıydı, bütünleyeniydi. Dahası, yurtta yaşayan bireyin yurttaşa, toplumun millete dönüşmesinin zeminiydi.

Diğer iki misak-ı milli de zorunluydu, birincisinin başarısı için. Yani, toprak misak-ı milisinin başarısı, say (emek) misak-ı millisinin ve maarif misak-ı millisinin başarısıyla tamamlanıp, taçlandırılmalıydı.

Henüz Lozan’ın imzasından evvel ve Cumhuriyetin ilanından önce, İzmir’de toplanan Birinci Türkiye İktisat Kongresi’nde (17 Şubat – 4 Mart 1923) Mustafa Kemal Paşa, emek misak-ı millisinden bahsetmişti. Maarif misak-ı millisi de, bir yıl sonra, 3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile hayata geçecekti.

Süreci anlamak için, kesintisiz savaşları hatırlayalım bir kez daha: Trablusgarp Savaşı (1911 – 1912), Balkan Savaşları (1912 – 1913), Birinci Dünya Savaşı (1914 – 1918) ve Kurtuluş Savaşı (1919 – 1923) …

Bunlardan sadece Kurtuluş Savaşı zaferle sonuçlanmıştır. Sadece siyasal anlamda değil, askeri anlamda da Türk tarihi açısından çok önemli bir zafer kazanılmıştır. Zira 22 gün 22 gece süren Sakarya Muharebesi (23 Ağustos – 13 Eylül 1921) sayesinde, 1683 yılında Viyana Kuşatması’yla başlayan Türklerin geri çekilmesi ve toprak kaybı, 238 yıl sonra bitmiştir.

Kurtuluş Savaşı sonrasında kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti; Osmanlı Devleti’nden çökmüş bir ekonomi, işgal görmüş bir vatan, borçlu bir hazine, savaşmaktan yılmış, bıkmış, yorulmuş, cephelerde yenilmiş, hastalıklardan kırılmış bir nüfus devralmıştır. Cumhuriyet; işte böyle bir sürecin sonunda hayata geçmiştir.

Atatürk Devrimi, diğer adıyla Kemalist Devrim veya Cumhuriyet Devrimi; felsefi açıdan aydınlanma devrimidir. Aydınlanmayla, İlhan Selçuk’un yazılarında sıklıkla vurguladığı gibi, “bilimin dinden, aklın inançtan bağımsızlığını kazanması”, Suat Sinanoğlu’nun tanımıyla “zihnin sınırsız özgürlüğü” (Türk Hümanizmi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1988) amaçlanmıştır.

Mustafa Kemal Paşa; vatan topraklarını işgalden kurtarmak ve bağımsızlığı kazanmak için milli bir teşkilat kurarak mücadeleye başlamıştır. Bu teşkilat, Sivas Kongresi’nde tek çatı altında örgütlenen Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’dir. Bu cemiyet; tüm Kuvayı Milliye unsurlarını, Reddi İlhak Cemiyetlerini, işgal karşıtlarını, millici yapıları, direniş güçlerini, bir kısmı Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmasından önce toplanan kongrelerin bileşenlerini bünyesinde birleştirmiş ve ulusal bir hedefe yönlendirmiştir.

Mustafa Kemal Paşa; her zaman teşkilatlıdır ve çok iyi bir teşkilatçıdır. Şu Türk atasözünün gereğini yapmaktadır: “Teşkilat yoksa, müşkülat vardır”. Kurtuluş Savaşı’nı da, Meclis emrinde yürütecek olan bir ordunun başkomutanı ve Meclisin başkanıdır Mustafa Kemal Paşa.

Birinci Dünya Savaşı kaybedildikten ve Osmanlı orduları dağıtıldıktan, 5 Kasım 1918 tarihinde Sultan Vahdettin tarafından yayımlanan kararnameyle askerler kışlalarından ayrılıp evlerine döndükten sonra, asker sayısı 650 binden 70 – 80 bine düşmüştür. Bu şartlarda Mustafa Kemal Paşa, millete yeni bir savaş için cesaret aşılamaya, halkı örgütlemeye çalışmaktadır. O nedenle ulusal egemenlik, tam bağımsızlık hedefini millete kabul ettirecek, dayanağını, gücünü yalnız ve ancak milletten alacak, milletin sinesinden çıkacak bir kurum zorunludur. O kurum Meclis olacaktır. Atılacak her adım, Meclis iradesine dayanacak, Meclis iradesiyle hayata geçecektir.

Atatürk; önce millet, sonra meclis, sonra ordu sıralamasıyla yola çıkmıştır. Meclisin Ankara’da toplanmasını savunurken de şöyle demiştir: “Orduyu yapacak olan millet ve onun vekili olan Meclistir”.

Tarihin ve talihin cilvesi olsa gerek, 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’nden iki hafta sonra, 13 Kasım 1918’de düşman donanmasının İstanbul Boğazı’nda demir attığı, yani kenti fiilen işgal ettiği gün, Mustafa Kemal Paşa’nın da İstanbul’a geldiği gündür. Mustafa Kemal Paşa; Haydarpaşa’dan, Fransız işgal kuvvetlerine ait Enterprise (Kartal) istimbotuna binerek Galata’ya doğru giderken, gördüğü manzara korkunçtur. Dolmabahçe Sarayı önlerinde demirlemiş, 61 parçadan oluşan işgal donanması karşısında Mustafa Kemal Paşa üzgün ve öfkelidir. Çünkü bu işgal donanması, daha birkaç yıl önce, 1915’te, Çanakkale’de destan yazarak, binlerce şehit vererek yendiğimiz işgal donanmasıdır. Şimdi hiçbir engelle karşılaşmadan İstanbul Boğazı’na gelip demir atması, Türk Milleti açısından katlanılması zor bir durumdur.

Kartal istimbotu, düşman gemilerinin önünden geçerken, Mustafa Kemal Paşa,........

© 12punto