menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Cumhuriyetçilik, milliyetçilik ve halkçılık

25 18
11.04.2025

Son yıllarda gençlerin özellikle Atatürk’e, Türk tarihine, İttihat ve Terakki’ye, Atatürkçülüğün sol yorumu bağlamında Doğan Avcıoğlu’na yönelik ilgisinde gözle görülür bir artış var. Güzel ve olumlu bir gelişme bu. Uzunca zamandır rical-i devlet, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’le arasına mesafe koyduğundan, Atatürk; sine-i millette eskisinden çok daha büyük biçimde sahipleniliyor.

Gençlerin dilindeki “Enver, Cemal, Talat… İttihat, İttihat, İttihat” sloganını duyup da gözü yaşarmayan, göğsü kabarmayan çok az kişi vardır. Yurt, ulus ve tarih bilincine sahip her Türk; vatanına ve milletine karşı sonsuz, sınırsız bir aşkla, hürmetle, muhabbetle, sadakatle bağlı her Cumhuriyetçi, bu gençlerle övünür.

Toplumdaki ve özelde de gençlerdeki bu yönelimin bir güzel yanı daha var elbette.

Atatürk’le, Cumhuriyet’le, tam bağımsızlıkçı ve antiemperyalist Türk milliyetçiliğiyle, laiklikle, vatanseverlik, halkçılık, kamuculuk arasındaki doğrudan ilişkinin önemi daha iyi kavranıyor son yıllarda.

O nedenle Mustafa Kemal Paşa’nın; iktisadi bağımsızlığı, siyasi ve askeri bağımsızlığın temeli saymasının değeri daha net anlaşılıyor.

O nedenle kimilerinin “travma yarattı”, “enkaz bıraktı”, “reklam arası”, “parantez” diyerek yok saydığı, küçümsediği, hor gördüğü Cumhuriyet’in; 1923 – 1938 arasında, 15 yılda, 46 fabrika kurduğu, anayurdu demir ağlarla ördüğü, salgın hastalıkları yendiği daha çok hatırlanıyor, hatırlatılıyor.

O nedenle Cumhuriyetçilik, ki aynı zamanda planlama ve kamuculuktur; siyasal ve toplumsal boyutları yanında, sınıfsal, iktisadi, kültürel yönleriyle de daha net anlaşılıyor ve sahipleniliyor.

Kimlik siyasetine, özelleştirmeye, emperyalist saldırganlıklara, hukuksuzluklara karşı en fazla Cumhuriyetçilerin direnmesi de tesadüf değil elbette. Bu itiraz, sadece Cumhuriyetçilerin çokluğuyla, mücadele birikimiyle de izah edilemez. Aynı zamanda bilinç düzeylerini de gösterir. Çünkü konunun sadece ulusal boyutları yoktur, sınıfsal boyutları da vardır. Vurgulamak gerekir ki, eşitsizlik ve adaletsizlik, Cumhuriyeti en fazla kemiren, çürüten olumsuzluklardır.

Eşitliği, kamuculuğu, toplumculuğu ve halkçılığı tasfiye ederek, serbest piyasanın, serbest ticaretin, serbest rekabetin peşinden gitmek, sermayenin sınırsız tahakkümünü, sınırsız zenginleşmesini, sınırsız özgürlüğünü savunmak, IMF........

© 12punto