Sosyal Devlet yerelden yükselir: Krizde işbirliği ve dayanışmanın gücü
Her gün pazarda, markette, otobüs durağında, kahvede konuşulan bir konu var: “Bu hayat böyle nasıl devam edecek?” Çünkü geçim günden güne zorlaşıyor. Maaşlar yerinde sayarken fiyatlar durmuyor, hayat pahalı, iş bulmak zor, bulanın da aldığı ücret yetmiyor. Türkiye’de gelir dağılımı adaletsizliği, yüksek enflasyon, işsizlik oranları ve hayat pahalılığına karşı alınan sosyal politikalar, ekonomik ve toplumsal dengeleri derinden etkilemeye devam ediyor. TÜİK’in son işgücü verileri ve TÜRK-İŞ’in her ay düzenli olarak açıkladığı açlık-yoksulluk sınırı araştırması, toplumun karşı karşıya olduğu geçim sıkıntısını rakamlarla gözler önüne seriyor.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) her ay yayımladığı ekonomik veriler toplumda büyük yankı uyandırıyor. Enflasyon ve işsizlik ise tartışmaların odağındaki iki temel başlık. Çünkü işsizlik yalnızca bir sayı değil; milyonlarca insanın yaşam mücadelesini, umudunu ve hayal kırıklığını içinde barındırıyor. Çalışmak isteyip de iş bulamayan insanların oluşturduğu bu tablo, hem ekonomik hem de sosyal açıdan en yakıcı sorunlardan biri.
TÜİK’in 29 Nisan 2025’te açıkladığı Mart ayı verilerine göre, dar anlamda işsizlik oranı %7,9 olarak açıklandı. Bu, yaklaşık 2,8 milyon kişinin işsiz olduğu anlamına geliyor. Ancak bu rakam sadece resmi tanıma uyan, yani son dört hafta içinde aktif olarak iş arayan ve iki hafta içinde işbaşı yapabilecek olanları kapsıyor.
Oysa aynı araştırmada yer alan geniş tanımlı işsizlik oranı – diğer adıyla “atıl işgücü oranı” – (,8’e ulaştı. Bu oran, sadece işsizleri değil; eksik istihdam edilenleri, iş aramaktan umudunu kesenleri ve çalışmaya hazır olduğu hâlde çeşitli nedenlerle iş aramayanları da kapsıyor. Yani gerçekte her 10 kişiden neredeyse 3’ü ya işsiz ya da tam zamanlı çalışamıyor.
Dar tanımlı işsizlik oranı düşüyor gibi görünse de bu, gerçekte işsizlik sorununun çözüldüğü anlamına gelmiyor. Çünkü hesaplama yöntemi ciddi sınırlılıklar içeriyor. Örneğin; Son dört haftada iş başvurusu yapmamış ama çalışmaya hazır olanlar işsiz sayılmıyor; Sadece birkaç saatlik geçici işlerde çalışanlar istihdam edilmiş kabul ediliyor; Bir günlüğüne bir yerde çalışıp karşılığında ücret almayanlar da işsiz sayılmıyor.
Ama çevremize baktığımızda bu tanıma uymayan, ama gerçekte işsiz olan binlerce, milyonlarca insan görüyoruz. İşte bu nedenle dar tanımlı işsizlik oranı düşük çıksa da, geniş tanımlı işsizlik oranı günden güne tırmanıyor.
2014-2020 döneminde geniş işsizlik oranı -20 arasında seyrederken, pandemi sonrası bu oran %’in üzerine çıktı. Bugün ise (,8’e ulaştı. Bu artış, Türkiye’de istihdam piyasasının yapısal sorunlarının derinleştiğini gösteriyor.
Kadınlarda işsizlik oranı erkeklere göre çok daha yüksek. Mart 2025 verilerine göre işsizlik oranı erkeklerde %6,5 iken, kadınlarda ,6 seviyesinde. Gençler, özellikle de üniversite mezunları arasında işsizlik kronik hale gelmiş durumda.
TÜİK’in ve uluslararası kuruluşların verilerine göre Türkiye’de “ne eğitimde ne istihdamda olan gençler”in oranı hâlâ %’ler düzeyindedir. Bu gençler yalnızca işsiz değil; aynı zamanda sistemin dışına itilmiş, umutlarını kaybetmiş ve geleceğe dair aidiyet hisleri zedelenmiş bireylerdir. Bu durum yalnızca bireysel değil, toplumsal bir kırılganlığa da işaret etmektedir.
Asgari ücretin ortalama ücret haline geldiği, yüksek enflasyon, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve satın alma gücündeki sürekli düşüşle birlikte, açlık-yoksulluk sınırının altında yetersiz bir gelirle yaşam mücadelesi veren milyonlarca vatandaşımız merkezi yönetim ve yerel yönetimlerden daha güçlü bir sosyal ve ekonomik politikayı ve dayanışmayı talep ediyor.
2025 yılı asgari ücret düzeyi,........
© 12punto
