Yanıyoruz...!
Lafın gelişi değil.
Basbayağı, cayır cayır yanıyoruz.
Sanki, hiç uyanamadığımız bir kabusun içindeyiz...
Gün geçmiyor ki memleketin başka köşesinden yangın haberi gelmesin.
Haber kanallarında, sosyal medya hesaplarında hep aynı görüntüler.
Gözümüzün önünde yemyeşil ormanlarımız küle dönüyor.
Kafamızda onlarca, yüzlerce belki binlerce soru.
Hepsine cevap arıyoruz.
Olanı biteni, sadece iklime, iklim değişikliğine, coğrafi şartlara veya üç, beş kendini bilmezin kazara yaktığı ateşe, ormanların içine atılan şişelere, söndürülmemiş mangallara bağlayabilir miyiz!
Yaz başından bu yana ortaya çıkan tablo, orman yangınlarının doğal afetin çok ötesine geçtiğini gösteriyor.
Hani o çok bilinen söz var ya, paranoyak olmamız takip edilmediğimiz anlamına gelmiyor, diye...
Biraz da o hesap.
Komplo teorilerine itibar etmeyelim, amma velakin meselede bir bit yeniği olduğu ortada.
Bu işlere fazlasıyla kafa yorduğunu bildiğim eski bir dostuma sordum.
“Türk insanının gardını düşürmek istiyorlar” dedi.
“Kim bunlar” diye sordum; sadece gülümsedi.
Bu, örtülü operasyonlarda çok sık kullanılan bir yöntemmiş.
Anlattıklarını dilimiz döndüğünce aktaralım.
Yangın sadece fiziksel bir olay değil. Yarattığı etki açısından psikolojik de...
Mesela, en çok yanarak ölmekten korkulurmuş. Bu korkunun, insanoğlunun daha avcı toplayıcı olduğu dönemde bilinçaltına yerleştiği düşünülüyor.
İzleyen dönemlerde, yıldırım düşmesi gibi doğal yollarla çıkan yangınların bile ilahi gücün cezalandırma yöntemi olduğuna inanılmış.
Bu da insanların bilinçaltındaki ateş ve yangın korkusunu beslemiş.
Orta çağda insanların nasıl........
© 12punto
