menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Türk Şirketleri Çin’e Nasıl Bakmalı?: Belirsiz Bir Yüzyılda Akıllı Strateji İçin Yol Haritası

12 0
08.11.2025

Dünyanın dengesi değişiyor. Tedarik zincirleri yeniden tasarlanıyor, enerji ve teknoloji yeni güç para birimleri haline geliyor, sermaye Doğu’ya akıyor ve küresel ekonominin ağırlık merkezi Atlantik’ten Asya’ya kayıyor. Bugünün dünyasını anlamak isteyen hiçbir iş insanı bu dönüşümü, yani Çin gerçeğini görmezden gelemez. Çünkü Çin artık yalnızca “dünyanın fabrikası” değil; inovasyonun, sermayenin, diplomasinin ve teknolojinin yeni merkezi.

Türk şirketleri için soru “Çin önemli mi?” değildir.

Asıl soru şudur:

Çin ile ilişkilenirken romantizme kapılmadan, bağımlılığa düşmeden, teslim olmadan ama aynı zamanda korkmadan nasıl akıllı bir strateji kurabiliriz?

Son bir haftadır Çin’deyim; bir hafta daha kalacağım. Bu ülkeyi 1989’dan beri izliyor, çalışıyor, müzakere ediyor, dışarıdan değil içeriden gözlemliyorum. Yüksek teknoloji laboratuvarlarından sokak tezgâhlarına, devlet bankalarının toplantı salonlarından üniversitelerin araştırma merkezlerine, Mautai kadehleri eşliğindeki uzun gece sohbetlerinden fabrikaların üretim hatlarına kadar…

Yüzlerce iş insanı, general, akademisyen ve bürokratla konuştum. Ve her seferinde aynı izlenime varıyorum: Çin hakkında dışarıda en yüksek sesle konuşanların çoğu Çin’i hiç yaşamamış olanlardır. Çin’i tanımayanlar sloganlarla konuşuyor; Çin’i gerçekten anlayanlar stratejiyle konuşuyor.

Bugün Çin yalnızca ucuz işçilikle üretim yapan bir ülke değil. Elektrikli araçlarda, batarya teknolojilerinde, güneş panelinde, rüzgâr türbinlerinde, nükleer güçte, yapay zekâda, yüksek hızlı trende ve ileri malzemelerde dünyanın öncü aktörlerinden biridir. C919 yolcu uçağı havada, Çin’in kendi uzay istasyonu yörüngede, 40 bini aşan yüksek hızlı tren ağı kıtalar arası uçak rotalarını tehdit eder hale geldi.

Burada gerçek şu:

İlk kez iki yüzyıldır Batı’nın tekelinde olan teknoloji Doğu’ya doğru dönüyor.

Asıl korku Çin’in büyüklüğü değil; Çin’in yetkinliğidir.

ABD ve Çin ticaret, teknoloji ve jeopolitik mücadele içinde. Fakat dünya geri kalanında bambaşka bir tablo var. Afrika’da, Körfez’de, Orta Asya’da, Güneydoğu Asya’da limanlar, rafineriler, yüksek hızlı tren hatları, güneş tarlaları, fabrikalar, veri merkezleri kuruluyor; çoğu Çin yatırımıyla. Çin’in borç verdiği ya da ortak olduğu projelerin önemli kısmı gelir yaratan altyapıya gidiyor. Yani bir ülke, kendi ekonomik geleceğini inşa etmek için Çin finansmanını kullanıyor. Çin bunu siyasi dayatma ile değil, ekonomik araçlarla yapıyor.

Bu ülkeler Çin’e romantik duygularla yaklaşmıyor.

Son derece pragmatikler:

“Batı parayı zorlaştırıyorsa, Çin kolaylaştırıyor.”

Türkiye Asya–Avrupa kavşağında. Avrupa’ya üretim yapan, Afrika’da enerji projeleri üstlenen, Körfez’de yatırım arayan, Rusya ile enerji bağı kuran, Orta Asya’ya açılan, AB ile gümrük birliğine sahip, NATO üyesi bir ülkeyiz. Bu konum bize yalnız coğrafi değil, stratejik bir esneklik verir.

Türk şirketlerinin rekabet........

© 10 Haber