menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

PKK zafer mi kazandı?

32 0
13.05.2025

Yıl 1986. Londra’da sabah gazeteyi açtım okumaya başladım, az kalsın küçük dilimi yutacaktım.

Bir gün önce Margaret Thatcher Başkanlığındaki hükümet Birleşik Krallık’ın bir parçası olan Galler’le ilgili müthiş bir plan açıklamıştı, Thatcher da planla ilgili basın toplantısında konuşmuştu.

Plan büyük ölçüde kültürel bir plandı ama elbette siyasi tarafı da vardı. Buna göre Galler’de konuşulan dil, yani Gal Keltçesi veya Galce “ölmekten kurtarılacak”tı, ülkedeki bütün tabelalar çift dilli olacaktı, İngilizce ve Gal Keltçesi. Bu dilde yapılan sinemaya, tiyatroya, kitap yayıncılığına ve müziğe destek verilecekti.

Haberi okurken Türkiye’yi düşündüm. Türkiye’de Kürtçe dili saçma sapan bir tabuya dönüşmekte ve yasaklanmaktaydı. Kürt illerinde trafik ve yol tabelalarının iki dilli olması hayal bile edilemiyordu.

Daha birkaç ay önce THY uçağıyla Diyarbakır’dan havalanıp İstanbul’a gelirken düşünmüştüm: Uçak kalkarken yolcuların alması gereken güvenlik önlemleri Türkçe ve İngilizce söyleniyordu ama Kürtçe söylenmiyordu. Tahminimce arka koltuğumda oturan orta yaşlı bir adam, yanındaki annesine hoparlörden gelen hostesin konuşmasını Kürtçeye tercüme ediyordu.

İngiltere çok medeni olduğu için mi Galceyi desteklemeye karar vermişti, biz medeniyetten nasibimizi almadığımız için mi koca bir dili ve halkı yok saymaya kalkışıyorduk?

İngiltere, uzun yıllardır var olan Gal bağımsızlıkçı hareketinin kimi taleplerini kabul ediyordu; çünkü işlerin İskoçya’da olduğu gibi sarpa sarmasını önlemek istiyordu. Galceye bir yasak zaten yoktu ama modern hayat bu dili konuşanların sayısını giderek azaltıyordu, kültür sanat yoluyla dili yaşatmak istiyorlardı.

Oysa biz dilden, kültürden korkuyorduk. Neden? O dilin serbest olmasını PKK siyasi hedefleri içinde saydığı için.

Bir seferinde eski bir Genelkurmay Başkanıyla yaptığım tartışmada verdiğim örneği vereceğim: PKK, her sabah diş fırçalamanın ağız sağlığı için vazgeçilmez olduğunu siyasi hedeflerine eklese biz diş fırçalamayı yasaklayacak mıydık?

1996 yılı başında biraz zaman geçirmek için New York’a gittim; ilk kez bu kadar uzun kalacaktım, üç hafta kadar.

Yanında konakladığım arkadaşımın evi Manhattan’ın “Alphabet City” diye anlan bölgesindeydi, burada caddeler 1, 2, 3 diye gitmiyordu da, A, B, C diye gidiyordu. Burası Manhattan’ın ‘Aşağı Doğu Yakası’ diye adlandırılan semtiydi, İngilizce ismi “Lower East Side of Manhattan.” Ama sokaklardaki tabelalarda “Loisiada” yazıyordu.

Başta bunun o isimli bir kişiyi onurlandırmak için yazıldığını düşündüm, birisine de sordum: “Kim bu Loisiada?”

Güldüler bana. Beni evinde konuk eden arkadaşım, “Bu” dedi, “Latin ağzıyla Lower East Side’ın söyleniş biçimi.”

Yine küçük dilimi yutuyordum. Bizim ülkemizin tabularına bak, buradaki tabu yokluğuna bak… Sokak ağzını tabela yapanla tabelada bir şey yazmasından korkan arasındaki fark dehşet verici.

Evet, elbette hep toplumun, her yerel kültürün kendi........

© 10 Haber