menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ne oldu da Kanal İstanbul yeniden hortladı

29 1
29.04.2025

Aslında bu Kanal İstanbul, tam Karl Marx’ın Komünist Manifesto’daki meşhur ilk cümlesi gibi, “İstanbul’un üzerinde dolaşan bir hayalet.”

Hiçbir zaman canlanmıyor ama hiçbir zaman ölmüyor da.

Bu “çılgın proje” 2011’de hayatımıza girdiğinden beri büyük bir tartışmanın konusu.

“İkinci bir İstanbul Boğazına ihtiyaç var mı, yok mu” sorusu abes bir soru. Çünkü Kanal İstanbul aslında bununla ilgiliymiş gibi duran ama hiç ilgili olmayan bir proje.

Projenin gerçek sorusu şu: İstanbul’un nüfusunu 20-25 milyona çıkartalım mı, şehre yeni bir şehir daha ekleyelim mi eklemeyelim mi?

Bu soru sadece Kanal İstanbul bağlamında gündeme gelmiyor; deprem bağlamında da durup durup bu sorunun yeniden hortladığına tanık oluyoruz. Daha yeni, 23 Nisan’daki 6.2’lik depremin ardından Tayyip Erdoğan ve onun Çevre-Şehircilik Bakanlığı neredeyse refleks olarak bu konuyu yeniden açtılar.

Kanal İstanbul dev bir emlak projesi. Toplam maliyeti konusunda rivayet muhtelif. Ama hangi rivayete inanmayı tercih ediyor olursanız olun, bu maliyetin devlet bütçesinden karşılanamayacağı ortada.

O yüzden Tayyip Erdoğan iktidarı en sevdiği yönteme, KÖİ adı verilen “Kamu Özel İşbirliği modeline” yönelmek istiyor.

Kanalın kendisini kazacak ve yapacak şirket ya da şirketlere kanalın işletme hakkı belli bir süreliğine verilecek, tabii kanaldan geniş geçiş garantileri karşılığında. Bu garantileri alan şirket veya şirketler de dönüp dünyada finansman arayacak, on milyarlarca dolarlık banka kredileri bulup kanalı inşa edecekler.

Tabii bu arada o şirket veya şirketlere kanal kıyısında bazı arsalar da verilecek, onlar oralarda manzaralı evler inşa edip satacaklar.

Sadece bu da değil. Kanal etrafında bir üniversite ve bir tekno kent yapılacak. Bunlar da gösterişli isimlerine bakmayın devasa emlak geliştirme projeleri olacaklar.

Yalnız bir sorun var: Bu proje 2011’de geliştirilirken Türkiye ekonomik olarak da siyasi olarak da parlak yıllar yaşıyordu, Batı Avrupa’nın yükselen yıldızıydı, dünyadaki düşük faizler yüzünden Türkiye’ye para yağıyordu, o kadar ki Türk şirketleri bile işletme kredilerini Türk bankalardan değil gidip yabancı bankalardan alıyordu, çünkü Euro cinsi krediler çok daha ucuzdu, kur riski ise görünür gelecekte yok gibiydi.

O yüzden Kanal İstanbul’un daha K’sı ortada yokken taa Amerika’dan bir şirket kendi kendine gelin güvey olmuş, mühendislik projelerine başlamış, hatta çıkacak hafriyatla Marmara Denizinde bir yapay ada inşa etmeyi bile teklif etmişti. Emlak projesi daha da........

© 10 Haber