menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Hukuk devletinin kabile devletine dönüştürülmesi boşuna değildi, tam da bugünler içindi

35 0
03.09.2025

Bu köşede 1 Kasım 2023’te yayınlanan yazının başlığı aynen şöyleydi: “Anayasal düzene karşı darbe oldu, haberiniz var mı?”

Yazıda anlatılan TİP milletvekili Can Atalay’la ilgili alınan Anayasa Mahkemesi kararının uygulanmamasıydı. Oysa Anayasada açık hüküm vardı: Anayasa Mahkemesi kararları herkesi bağlardı.

Bir mahkeme kararını uygulamayan siz olsanız başınız belaya girer. Ama aynı şeyi bir başka mahkeme yapınca Türkiye’de hiçbir şey olmadı. O yüzden “Anayasal düzene karşı darbe” dedim.

Bu durumu, yani bir mahkemenin yetkisini aşıp başka mahkemelere veya yerlere ait yetkileri gaspetmesine sistemin hiçbir müdahalede bulunmamasını “Hukuk devletinin sonu” olarak yorumladım. Türkiye, bana göre hukuk devleti olmaktan çıkıp “kabile hukuku” veya “üstünler hukuku” uygulayan, hukuku keyfileştiren bir ülkeye dönüşmüştü.

Bana soracak olursanız bu çok önemli bir meseleydi, mahkeme kararlarının tanınmaması, uygulanmaması sokaklarda mitinglerle protesto edilmesi gereken çok vahim bir olaydı.

Mesela beğenmediğimiz ve sevmediğimiz İsrail’de siyasi iktidarın yüksek mahkemenin kimi yetkilerini kısmaya kalkışması aylarca büyük sokak gösterileriyle protesto edildi. Türkiye’de sokaktan hiçbir tepki gelmedi; muhalefet partileri de bir süre bu konuyu konuştu, sonra unuttu gitti. İktidar ise söylenenleri duymazdan gelmeyi tercih etti, bir siyasi polemik bile yaşanmadı.

İktidar, yani Tayyip Erdoğan, esasen bu durumu tercih ediyordu. Kurallara ve kanunlara uygun bir yönetim yerine hem kuralların hem kanun uygulamalarının kendi isteğine göre esnetilebildiği, yok kabul edilebildiği bir düzen.

O günkü yetki gaspından, yani önce bir Ağır Ceza Mahkemesi’nin, sonra da bir Yargıtay Ceza Dairesi’nin yetki gaspından bugüne geldik. İstanbul’da bir Asliye Hukuk Mahkemesi, Anayasal bir kurum olan Yüksek Seçim Kurulu’nun yetkisini gasp etti. “Ben yaptım, oldu” dedi, “İtiraz edecekseniz gidin bir üst mahkemeye itiraz edin” diye de ekledi alay eder gibi.

Bizim bir Siyasi Partiler Kanunu’muz var. Beğenmesek de var. Bu kanunun bir de 21. maddesi var, meraklısına bu linkten okumasını tavsiye ederim. Madde “Siyasi partilerin genel merkez, il ve ilçe organları seçimleri ile il kongresi ve büyük kongre delegelerinin seçimleri, yargı gözetimi altında gizli oy ve açık tasnif esasına göre aşağıdaki şekilde yapılır” diye başlıyor.

Burada “yargı gözetimi”nden kasıt, YSK gözetimi.

Madde tek tek her birim için seçim öncesi süreçlerinden başlayarak sonuna kadar yargı gözetiminin nasıl yapılacağını anlatıyor ve en sona geliyoruz.

Bakın ne diyor yasa maddesi:

“Seçim süresinin sonunda seçim sonuçları tutanakla tespit edilip, seçim sandık kurulu başkan ve üyeleri tarafından imzalanır. Tutanakların bir örneği seçim yerinde asılmak suretiyle ilan edilir. Kullanılan oylar ve diğer belgeler, tutanağın bir örneği ile birlikte üç ay süre ile saklanmak üzere seçim kurulu başkanlığına verilir.

Seçimin devamı sırasında yapılan işlemler ile tutanakların düzenlenmesinden itibaren iki gün içinde seçim sonuçlarına yapılacak itirazlar hakim tarafından aynı gün incelenir ve kesin olarak karara bağlanır.

Hakim, seçim sonuçlarını etkileyecek ölçüde bir usulsüzlük veya kanuna aykırı uygulama nedeniyle seçimlerin iptaline karar verdiği takdirde bir aydan az ve iki aydan........

© 10 Haber