menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Hayatımızın 40 yılı seninle birlikte gitti Ece, artık dinlen ne olursun

72 0
06.09.2025

1980’lerde neredeyse her gece bir rutinimiz vardı.

Akşam bazen 7, bazen 8’de Cumhuriyet gazetesinde işimiz biterdi. Her zaman Okay (Gönensin), ben ve Adnan (Akgüner) gazeteden çıkar, Cağaloğlu’ndaki Türkocağı Caddesinde yürür, caddenin ucundaki Gazeteciler Cemiyeti binasına ulaşırdık. Cemiyet’in üst katındaki lokalde üstün kötü karnımızı doyurur gecenin ilk rakısını içerdik.

Sonra Cemiyet’ten çıkılır, çoğunlukla Taksim’e, Çiçek Bar’a gidilirdi. (Daha önceden Papirüs’e gidilirdi ama ben o dönemin sonunu yakalayabildim.)

Bir süre sonra Çiçek Bar’dan çıkılır, eğer mevsim yazsa Ortaköy’e Ziya’ya, kışsa Levent’e Ece Bar’a gidilirdi.

Elbette arada Asmalımescid’de Yakup veya Refik, Arnavutköy’de Kuyu, Bebek’teki Kalem Bar, sonradan açılan Harbiye’deki 8 1/2, Ziya’nın Nişantaşı’ndaki barı, Nişantaşı’nda Zihni Bar, geçe çok geç saatte Harbiye Günay, bazen Etiler’de Şamdan, hatta şimdi üzerinde Süzer Plaza adlı gökdelen yükselen İnönü Stadı’nın arkasındaki Lalezar da duraklarımız arasındaydı.

Bunlar bundan 40 yıl öncenin İstanbul’unda gece hayatından bazı duraklar. Ben kendi kendime dalga geçerdim, İstanbul’da geceleri düzenli biçimde sokağa çıkan herhalde en çok 7-8 bin kişi vardı. Eğer yeterince çıkarsanız bu 7-8 bin kişinin hepsiyle tanışabilir, bazılarıyla yakın arkadaş olabilir, bazılarıyla yumruk yumruğa kavga da edebilirdiniz.

Ben yeterince ısrar edenlerdendim, büyük ölçüde rahmetli Okay sayesinde.

Bu saydığım yerlerin neredeyse hepsi bizim için “ev” gibiydi. Garsonları tanırdık, barmenleri tanırdık, bar sahiplerini tanırdık. Tek başına gitseniz bile oralarda yalnız kalmazdınız; mutlaka tanıdık birileri olurdu.

Ama bütün bu duraklar içinde bir yer çok müstesnaydı: Ece Bar. Orayı müstesna yapan insan Ece’ydi. Dün akşam hayatını kaybeden, bugün Zincirlikuyu’dan uğurlayacağımız Ece Aksoy yani.

Ece, en azından benim açımdan, bütün bu “ev”ler içinde en fazla “ev” olanıydı, en rahat ettiğim, en eğlendiğim ve galiba en çok sarhoş olduğum yer.

Levent’te yerin altındaydı Ece Bar. Çok güzel yemekleri vardı ama oraya ben pek az defa yemek saatinde gittim, bir sofrada oturdum. Daha çok gece yarısına doğru giderdik Ece’ye. İstanbul’un dört bir yanından meyhanelerden lokantalardan çıkanlar da o saatlerde akın ederdi.

Ece kartal gibiydi ve işinin başında çok sertti. Hangi masada ne oluyor, servis gecikti mi, birine yanlış bir şey mi gitti? Bir masada birileri olay çıkarmaya mı hazırlanıyor, kapıdan giren bir çiftin eski sevgilileri mi içeride? Her şeyi bilir, hiçbir şey olmasına meydan vermeden ortalığı düzeltirdi.

İtiraf edeyim, korkardım ondan. Ama sert kadının pamuk gibi ve dev bir kalbi olduğunu bilirdim.

Hasan Cemal ona “Sır kutumuz” diyor. Çok doğru. Hepimizin her halini gördü. Anlatsam utanç duyacağım anlarımın da, mutluluklarımın........

© 10 Haber