Erkeklik krizinde bir ülke…
Kadın olmak, dünyanın birçok yerinde bir varoluş mücadelesine dönüşmüş durumda. Ancak bazı coğrafyalarda bu mücadele, sadece bir kabul edilme, bir kimlik savaşı değil, doğrudan bir hayatta kalma savaşı şeklinde. Türkiye’de ise kadın olmak, ne yazık ki çoğu zaman susulmuş travmaların, görmezden gelinmiş şiddetin, zaman zaman da toplumun sessiz onayının gölgesinde yaşanan bir direnişin adı.
Her gün yeni bir kadın cinayeti haberiyle uyanıyoruz.
Kimi zaman bir eş, kimi zaman bir sevgili, kimi zaman da hiç tanımadığı bir erkek tarafından hayatı elinden alınan kadınların hikâyeleri, rakamların çok ötesinde birer insanlık dramı değil mi sizce de? Ve bu hikâyelerle birlikte biz her seferinde aynı soruyu soruyoruz:
“Bu kadını kim koruyacaktı? Ya da beni kim koruyacak?”
Dünyada ise bazı ülkeler artık bu sessizliği delmeye kararlı. Vicdan, yasanın vücut bulmuş hâline dönüşmeye başladı.
Portekiz, cinsel şiddeti özel bir mesele değil, kamu düzenini ilgilendiren bir suç olarak kabul etti. Artık bir kadın tecavüze uğradığında, onun suskunluğu ya da korkusu, adaleti durduramayacak. Devlet, bu suçun failini kadının resmi şikâyetine ihtiyaç duymadan, doğrudan kamu davasıyla yargılayabilecek. Bu, adaletin kadınların omuzlarına yüklenmemesi gerektiğini kavrayan, insanlık onuruna yaraşır bir adım.
İtalya ise artan kadın cinayetleri karşısında sessiz kalamadı. Kadını öldürenin bahanesi, geçmişi, pişmanlığı artık hüküm üzerinde etkili olamayacak. Çünkü yasa diyor ki:
“Bir kadını öldürdüysen, ömür boyu ceza alacaksın. Koşulsuz.”
Bu karar, sadece cezai bir düzenleme değil, aynı zamanda özel ve önemli bir mesajı da içeriyor: Kadının hayatı pazarlık konusu yapılamaz. Nokta.
Türkiye’de hâlâ,........
© 10 Haber
