menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“Dünya konuşuyor, ama kimse duymuyor”

7 0
latest

Bu metaforun akla getirdiği Simone Weil (1909–1943), modern düşüncenin en sıra-dışı, en kırılgan ve en içten kişilerinden biri.

Alsace’lı entelektüel bir yahudi ailenin kızı olarak Paris’te doğmuş.

Babası Bernard Weil bir tıp doktoru. Dini kökeni o, ama kendisi bir agnostik. Ağabeyi André, ünlü bir matematikçi.

Simone lüksten ve dinsel kimlikten uzak, seküler bir ortamda büyümüş.

Beş yaşında, 1. Dünya Savaşı sırasında cephedeki Fransız askerlerine hiç şeker verilmemesi nedeniyle şeker yemeyi reddetmiş ve altı yaşındayken Fransız şair Racine’den (1639-99) alıntılar yapıyormuş.

Genç yaşta olağanüstü bir akademik başarı göstermiş.

Henri Bergson’un “dâhi” dediği öğrencilerden biriymiş.

1931’den 1938’e kadar çeşitli kız okullarında felsefe dersleri vermiş ve protesto gösterileri düzenlemeyi, yardım alanlardan daha fazlasını yemeyi reddetmeyi ve solcu dergilere yazılar yazmayı içeren toplumsal aktivizminin bir sonucu olarak sık sık okul yönetimleriyle çatışmış.

Ölümünden sonra yayımlanan kitaplarıyla, Albert Camus dahil, birçok bilinen yazarı etkilemiş biri.

Ama onun asıl ilgimi çeken yanı ‘acıya duyduğu hassasiyetiyle’ ilgili yazılmış olanlar.

Weil, “attention” (dikkat / özen / içten farkındalık) kavramını hem ahlâki hem ruhani bir temel olarak görüyor.

Ona göre; kişinin bir ötekinin — ya da gerçeğin —........

© 10 Haber