Erdoğan-Netanyahu Kudüs restleşmesi: Türkiye-İsrail Çatışması Kapıda mı?
Kudüs: Mescid-i Aksâ’nın doğu tarafından Kubbetü’s Sahra ile birlikte görünümü (Foto:TDV İslam Ansiklopedisi)
Erdoğan–Netanyahu restleşmesi yalnızca iki liderin sert üslubu değil; Kudüs’ün statüsü, Doğu Akdeniz enerji rekabeti ve ABD’nin desteğiyle şekillenen daha büyük bir hesaplaşmanın işareti. Çıkış yolu, sert caydırıcılıkla dengelenmiş aklıselim diplomasi.
Erdoğan ile Netanyahu’nun haftalardır süren söz düellosu artık diplomatik nezaketin ötesine geçti. Doha’daki zirveden sonra Netanyahu’nun Amerikan ve İsrail bayrakları önünde, “Kudüs bizimdir, bizim kalacak, asla bölünmeyecek, Sayın Erdoğan” çıkışı yalnızca kendi seçmenine değil, Washington’a ve Ankara’ya da verilmiş bir mesajdı.
Erdoğan’ın sert yanıtları da tesadüf değil. Hem iç kamuoyunu diri tutma hesabı var, hem de Türkiye’nin bölgesel gücünü ve tarihi sorumluluğunu hatırlatma amacı.
Fakat bu gerilimin frenlenmemesi, tam aksine tırmandırılması Doğu Akdeniz’i son on yılların en büyük felaketlerinden birine sürükleyebilir. Hem de tarihsel olarak dost iki ülke halklarının geleceğini tehlikeye atacak şekilde.
Erdoğan da Netanyahu da geri adım atmayan, çatışmayı siyasî kaldıraç olarak kullanabilen güçlü kişilikler. Başka liderler olsaydı belki daha yumuşak bir üslup, daha kurumsal kriz yönetimi görebilirdik. Ama unutmayalım, yapısal sorunlar — Kudüs’ün statüsü, Gazze ve Batı Şeria’daki fiilî durum, Suriye ve Lübnan’da genişleme, Kürt sorununa müdahale ve Doğu Akdeniz rekabeti — kişilerin ötesinde sürtüşme üretmeye devam ediyor. Liderler yalnızca ateşi hızlandırıyor, sorunlar ortada.
Harem-i Şerif’in statüsünü zorlayan her adım, sadece İsrail–Türkiye hattında değil, bütün İslam dünyasında zincirleme reaksiyon doğuracaktır.
Süleyman Tapınağı inşası için Mescid-i Aksa’ya dokunmak, birkaç gün içinde İsrail-Filistin sorununu aşıp dinsel bir yangına dönüşür.
Toplu bir İslam dünyası askerî seferberliği hayal olabilir ama diplomatik kopuşlar, boykotlar, yeterince eylem gösteremeyen mevcut yönetimlere karşı sokak hareketleri, hedefli finansal baskılar, enerji kesintileri devreye girer.
Ve bölgenin en büyük gücü olan Türkiye’nin böyle bir durumda sessiz sakin kalması mümkün değildir.
Dileriz olmaz ama olursa Türkiye, NATO’nun en büyük kara ordusuna sahip; coğrafi derinliği, insan kaynağı, 1 trilyon doları aşan ekonomisi, savunma sanayii ve seferberlik kapasitesiyle uzun soluklu bir çatışmayı kaldırabilir.
İsrail ise boyutları küçük ama ölümcül: F-35 filosu, Iron Dome ve Arrow hava sistemleri, elektronik harp üstünlüğüyle yüksek teknolojiye dayalı caydırıcılık kuruyor. Yanında ABD ve bazı Avrupa ülkeleri de farklı........





















Toi Staff
Tarik Cyril Amar
Gideon Levy
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d