Beğeni butonundan alışveriş sepetine
Artık bir markayı sevip sevmememiz, onun mağazasına girip çıkmamızla değil, Instagram’da profilini beğenip beğenmememizle şekilleniyor.
Hatta birçoğumuz için bir markaya güvenip güvenmeyeceğimizin belirleyici noktası o markanın sosyal medya profili. Bunu ben söylemiyorum; Sprout Pulse’ın yaptığı ankete göre Z kuşağının yüzde 90’ı böyle düşünüyor.
Gerçekten de, telefonlarımızı her açtığımızda karşımıza yeni bir ürün, bir influencer, dev bir çanta ya da domatese benzeyen bir aksesuar çıkıyor.
Peki bu sosyal medya çılgınlığında kim gerçekten fark yaratıyor?
Kabul edelim, artık sadece estetik bir fotoğrafla kimsenin ilgisini çekmek mümkün değil. Hele ki Z kuşağına… Her gün binlerce içerikle bombardımana uğrayan bu nesil, özgün olmayanı hemen siliyor, geçiyor, bir daha da dönüp bakmıyor.
Sosyal medya artık bir sahne ve markalar o sahnede hem dikkat çekmek hem de “biz seni anlıyoruz” diyebilmek zorundalar.
Business of Fashion ve Quilt.AI’ın hazırladığı “Brand Magic Index” yani “Sihirli Markalar İndeksi” raporu markaları dört gruba ayırıyor: sihirli, uykulu, sesli ve kayıp.
Kısaca özet geçeyim:
Sihirli markalar hem hedef kitlesini yakalıyor hem de ses getiriyor.
Uykulu markalar hedef kitlesiyle uyumlu ama çok konuşulmuyor.
Sesli markalar çok konuşuluyor ama hitap ettikleri kitleyle bağ kuramıyor.
Kayıp markalar ise hem etkisiz hem de alakasız.
Listenin zirvesinde Dior var ama........
© Yeniçağ
