Kim değil Ne
Türkiye’de siyasal süreklilik, çoğu zaman toplumsal istikrarın değil, siyasal katılığın bir göstergesidir. 2010’ların başında yürütülen “Barış ve Kardeşlik Süreci”, bu katılığı görünür kılan en sembolik dönemlerden biridir. Milliyetçi seçmen kitlesi, tarihsel olarak “devletin bekası” kavramı etrafında en sert refleksleri göstermesi beklenen kesimdir; ancak süreç boyunca bu reflekslerin yerini dikkat çekici bir sessizlik aldı.
Bu sessizlik, bir kayıtsızlık değil, bir sadakat biçimidir. Parti kimliğine, lidere ya da daha derininde “biz” duygusuna duyulan bağlılık, siyasal tepkileri belirleyen temel referans noktası haline gelmiştir. Bu makale, bu sessizliği bir toplumsal refleks olarak değil, kimlik temelli siyasetin içsel mantığı olarak ele alır. Çünkü Türkiye’de siyaset, çoğu zaman “ne söylendiği” üzerinden değil, “kimin söylediği” üzerinden algılanır.
KONDA’nın 2023 Seçmen Profili araştırmasına göre, seçmenlerin x’i son üç seçimde aynı partiye oy vermiştir. Yöneylem’in 2024 verileri, parti değiştirenlerin yalnızca ’inin ideolojik gerekçelerle karar verdiğini göstermektedir.
Bu tablo, Batı demokrasilerinde rastlanan “partizan bağlılık” olgusundan öte, kimliksel sürekliliğe işaret eder. Seçmenler bir partiye değil, o partinin temsil ettiği kültürel kimliğe, hafızaya ve hatta duygusal atmosfere bağlıdır. Bu noktada Pierre Bourdieu’nün “habitus” kavramı açıklayıcıdır: Habitus, bireyin toplumsal dünyayı algılayış biçimini, tepki repertuarını ve eylem sınırlarını belirleyen içselleştirilmiş kalıplardır.
Türkiye’de siyasal tercih, rasyonel bir karar değil, habitus’un sürekliliği olarak işler. Milliyetçi seçmen, barış sürecine dair düşüncesini bile parti disiplini ve tarihsel aidiyetin filtresinden geçirir. Bu nedenle süreçte tepki göstermek, yalnızca politik bir eylem değil,........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Ellen Ginsberg Simon
Constantin Von Hoffmeister
Mark Travers Ph.d