Gene emperyalist aramaya başladık
Gerileme döneminden bu tarafa siyasetin mantığı hiç değişmedi. Ülkeyi zora sokup, Batı ile yarışamayan, başarı hikayesi yazamayan bütün bürokrasi ve siyaset kadrosunun aklında şu soru vardı: Hangi büyük güce yaslanıp da kendimizi korusak?
Hayret! Hiç değişmemiş.
Bugün de aynı mantık var.
Halihazırda siyasetin içinde bulunduğu pozisyon şu: ABD-İsrail bizi zora sokuyor, öyle ise TRC. Yani Türkiye-Rusya-Çin birlikteliği.
Bunun adına dün olduğu gibi bugün de söylenecek tek söz var: Ey millet, patronunu seç. Bir başka ifade ile hangi güce boyun eğeceğine, itaat edeceğine karar ver.
Tüm başarısız devlet yöneticilerinin eninde sonunda vardıkları yer burası.
Manzaraya bakın.
Amerikacılar, Avrasyacılar.
Bunlar Atatürkçüler, Atillacılar, Fatihçiler, Timurcular ve hatta Cengizhancılar değil. Bildiğiniz teslimiyetçiler.
Atatürkçü göründüklerine bakmayın. İyi rol yapıyorlar. Aslında Rusçular. Değilse Çinciler. Bir türlü başaramadıkları şey; Türkçü yani kendi kendine yeten olamadıkları.
Neden?
Öz güvenleri yok.
Ciğeri delik bunların.
İlla bir şeyci olacaklar.
Stratejik ufukları, yönetme kapasiteleri buraya kadar.
Osmanlı’nın gerileme dönemin aydınları ve siyasetçileri de böyleydi. Haşa, Düveli muazzamanın patronu İngiltere’ye bir kötü söz söylenir miydi? İngilizlerle bir olamıyorsak, Almanya vardı.
Biz neden böyleyiz, onlardan ne farkımız var, üstelik milyon kilometrekare toprağımız var. Büyük........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein
Rachel Marsden
Joshua Schultheis