İran: Ya istibdat ya demokrasi
Resmi hedefi İran’ı bir nükleer tehdit olmaktan çıkarmak şeklinde telaffuz edilen İsrail-İran çatışması, Trump’un öldürücü ve gösterişli müdahalesiyle kritik bir aşamaya geldi. 22 Haziran sabaha karşı Amerikan Hava Kuvvetleri’nin B2 uçaklarından atılan devasa bombalarla, İran’ın üç ana nükleer tesisinin (Nathan, İsfahan ve Fordo) imha edildiği bildiriliyor.
İran’ın bu koşullarda savaşı sürdürmesi oldukça zor ama İsrail’le çatışma devam edebilir. Hürmüz Boğazı’nı kapatmak ve Ortadoğu coğrafyasındaki ABD varlığını hedef alan saldırılarla savaşı yaygınlaştırarak sürdürmek de İran’dan beklenen tepkiler olacaktır. Ayrıca Rusya ve Çin’in göreli sessizliklerini bozarak çatışmayı küresel bir eksene taşıması da söz konusu olabilir. Bazı uç yorumlar, İran’ın bir “kirli bomba” hamlesini, hatta Pakistan ve Kuzey Kore gibi “başıbozuk” nükleer güçlerin sürpriz müdahalelerini bile ihtimaller arasında sayıyor.
Trump’ın bombası ve iç dinamikler
Savaşın seyri üzerine artık askeri uzmanlar konuşmalıdır. Ayrıca küresel ve bölgesel askeri ve siyasi güç dengeleri üzerine çokça “siyasi analiz” üretilmesi de beklenebilir. Ama bu sınıftan “uzmanların” ideolojik körlükleri nedeniyle sürekli birbirini tekrarladığı ve orijinal bir perspektif üretmekten aciz oldukları biliniyor. Özellikle emperyalizm, Siyonizm, küresel güçler, Atlantikçilik, Avrasyacılık vb. okkalı kavramlar kullanılarak yapılan yorumların, siyaseti jeopolitik ya da stratejik komplolara indirgeyen çoğunlukla paranoyak sonuçlar ürettiği gözleniyor. Örneğin bırakın İran Kürtlerinin kendi kaderini tayin hakkını, İranlı kadınların örtünmeme hakkını savunmak ya da rejimin idamlarına karşı çıkmak bile kendini “demokrat”, “çağdaş yaşamcı” ve “laikçi” olarak adlandıran uzmanlar tarafından derhal emperyalist ve Siyonist damgasıyla yaftalanabiliyor. Son olarak, bu tür makro bakışların ya da “büyük resim” iddialarının sahadaki birçok ayrıntıyı görme aczi nedeniyle gerçeklikten kopuk ve yanıltıcı olduğunu da not etmek gerekiyor.
Bu tuzaklardan kaçınmak adına muhtemel bölgesel ve küresel denge değişimlerini paranteze alarak bazı saptamalar yapmak mümkün ve gerekli görünüyor. Öncelikle, artık karşımızda bildiğimiz İslam Cumhuriyeti’nden farklı bir İran olacak. Bundan sonra İran rejiminin ayakta kalma mücadelesi üzerine çok konuşulacak gibi görünüyor. Bu nedenle de bir süredir üretilmekte olan savaş-sonrası İran senaryoları ve “rejim değişikliği” planları daha fazla tartışılacak. Ama İslam Cumhuriyeti sonrası (post-molla rejimi) İran’ın kaderi bu senaryo ve planlar ya da bölgesel ve küresel güç dengeleri tarafından olduğu kadar hatta onlardan daha fazla ülkenin iç dinamikleriyle belirlenecektir.
İç dinamikler denildiğinde ilk akla gelen Farsi ve Şii çoğunluğa hitap eden bir iktidar alternatifi oluşup oluşmadığı sorusudur. Şah’ın torunundan Halkın Mücahitleri örgütüne uzanan bir muhalif yelpaze olsa da bunların diasporada verdikleri görüntünün ülke içinde bir örgütsel yapı ve ortak bir siyasi program olarak karşılığı olmadığı gözleniyor.
Öte yandan 2009, 2019 ve en son 2022 ayaklanmalarında görüldüğü üzere, ülkede, bayrağı kadın hareketi tarafından yükseltilen geniş bir seküler muhalefet mevcut. Devlet tarafından işlenen Jina Mahsa Amini cinayetine tepki olarak kopan kadın isyanı, toplumun her kademesinden aldığı destekle çığ gibi büyüyerek........
© Yeni Yaşam
