menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

12 Eylül’ün 45. yılında Kürt inkarı

14 0
09.09.2025

Kürt halkının inkarı son bulmadan Türkiye’nin demokrasiyle buluşması mümkün değildir. 12 Eylül, dış güçlerle kurulan ittifakların ve içerideki tekçi zihniyetin ortak ürünüydü. Bugün bu mirastan kurtulmak, Kürtlerin haklarını tanıyan, çok kimlikli ve çok dilli bir demokratik cumhuriyet fikrini hayata geçirmekle mümkündür

Sinan Cudi

12 Eylül 1980 askeri darbesi, Türkiye’de siyasal yaşamı askıya alan ve Kürt halkına yönelik inkar ve imha siyasetinin en ağır biçimlerini kurumsallaştıran bir dönüm noktası oldu. Hepimiz bu acılı tarihin direkt tanığıyız.

Bugün ise bu kanlı ve vahşi darbe geleneğine rahmet okutan, bir yanıyla darbe mekaniğini devlet aklı ve siyaseti haline getiren bir rejim ile karşı karşıyayız. 1982 Anayasası hala yürürlükte ve Kürt halkının eşit yurttaşlık talepleri aynı anayasal duvarlara çarpmaya devam ediyor. Bu durum, 12 Eylül’ün yalnızca bir tarihsel an olmadığını, süreklilik kazanan bir devlet aklını temsil ettiğini gösteriyor.

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında 1924 Anayasası ile Kürtlerin özerklik imkanlarını tanıyan tartışmalar bir kenara bırakıldı ve “Türk” kimliği devletin tek meşru kimliği olarak anayasaya kazındı. Bu tercihle birlikte Kürt kimliği siyaseten yok sayıldı. Toplumsal mühendislik projeleriyle iskan politikaları devreye sokuldu. 2932 sayılı yasa ile Kürtçe’nin kullanımı yasaklandı, anadilde eğitim hakkı reddedildi, Kürtçe müzik dinlemek ya da çocuklara Kürtçe isim vermek suç sayıldı. Bu anayasal ve yasal düzenlemeler, hem Kürt kimliğini bastırdı ve yok saydı hem de Türkiye toplumunun çok dilli, çok kimlikli yapısının inkarı yoluyla sosyal dokuda onarılması güç yaralar açtı.

Kürtçe konuştuğu için okuldan uzaklaştırılan çocuklar, cezaevinde “Türkçe konuş çok konuş”........

© Yeni Yaşam