45 yıllık darbe rejimine mahkûm muyuz?
Geçen hafta bu köşede, 12 Eylül darbesinin ardındaki gerekçelerden birinin Türkiye’yi neoliberal dönüşüm sürecine eklemlemek, diğerinin ise Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme projesinde ABD’nin çıkarlarını temsil etmek olduğunu belirtmiştik. Türkiye’de anayasal düzeni ortadan kaldıran ve toplumsal muhalefeti ezen faşist cuntanın sağladığı koşullarda 24 Ocak 1980’de alınan kararlar yaşama geçirilmeye başlandı ve neoliberal eklemlenme sürecinde önemli ilerlemeler kaydedildi. Aradan geçen 45 yılda kaydettiği ilerlemelere rağmen “neoliberal dönüşüm” Türkiye’nin ekonomi politikalarının temelini oluşturmaya devam ediyor.
AKP iktidara geldiği 2002 Kasım seçimlerinin hemen ardından açıkladığı Acil Eylem Planı’yla 2001 krizi ardından Kemal Derviş tarafından hazırlanan ve 24 Ocak Kararları’nın güncellenmiş hali olan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’na sadık kalacağını taahhüt etmişti. Aradan geçen 23 yılda -küçük sapmalar olsa da- AKP bu taahhüdünü yerine getirdi. Böylece AKP, Özal’ın başında olduğu Anavatan Partisi’nden sonra “neoliberal politikalara en sıkı sıkıya bağlı siyasi iktidar” olma nâmına sahip oldu.
AKP’nin de gayretiyle 24 Ocak’ta belirlenen “neoliberalizme eklemlenme hedefi” aradan geçen 45 yılda önemli ölçüde gerçekleşti. Bu 45 yılda emekçiler örgütsüzleşti, iş ve sosyal güvencelerini önemli ölçüde kaybetti; başta eğitim, sağlık olmak üzere kamu hizmetleri ticarileşti ve özelleşti; Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin hemen tamamı özelleştirildi ya da kapısına kilit vuruldu. Öte yandan ormanlar, dereler, denizler, tarım alanları, meralar ile tüm yer üstü ve yeraltı kaynakları sermaye için kâr alanına dönüştü.
Bugün, nüfusun önemli bölümünü oluşturan ücretli emekçilerin büyük kısmının geliri olan asgari ücret -bırakın açlık sınırının altında kalmayı- açlık........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul