Sırrı S. Önder, Barış ve Demokratik/Sosyal Cumhuriyet (1)
Kutuplaştırılmış, eşitsizlikler ve adaletsizliklerle boğuşan; aynı zamanda iç savaşın, faşizmin ve Orta Doğu’da emperyalist müdahalelerin kucağına düşme sınırında olan bir ülkeyi ve o ülkenin halklarını uçurumun kenarından döndürebilmek için “yüreği elinde gezen” bir barış elçisini; demokratik ve sosyal bir cumhuriyetin inşası mücadelesinin yılmak bilmeyen, güler yüzlü, dost canlısı bir halk adamını, Sırrı Süreyya Önder’i sonsuzluğa uğurladık. Kendisini yakından tanımasam da kendisi gülümseyen ve adının geçtiği her yerde beni gülümseten, umutlandıran biri oldu.
Onu Meclis’teki başkan yardımcılığı gibi işlevleriyle değil, barış görüşmecisi olarak sarf ettiği mesai ile, Gezi direnişi sırasında iş makinasının önünde dimdik duruşuyla, halktan yana sanatçı duruşuyla, ürettiği filmleriyle ve bu topluma kattığı iyi ve güzel şeylerle hatırlayacağız. Türkiye halklarının, dostlarının, yoldaşlarının, yakınlarının, hepimizin başı sağ olsun. Uğurlar olsun Sırrı S. Önder, yüzünden eksilmeyen gülücüklerinle hep kalbimizde olacaksın…
Barışın dili ve güler yüzü”: Sırrı S. Önder!
Barış görüşmelerinin daha başlarındayken bu görüşmelerin toplumca benimsenmesi konusunda önemli bir etken konumunda olan Sırrı Süreyya Önder’in genç sayılabilecek bir yaşta aramızdan ayrılması kuşkusuz çok üzücü. Sırrı kişisel özellikleri ve uzlaştırıcı, müzakereci tavırlarıyla bu sürecin en önemli aktörlerinden biriydi. Onun mevcut İktidar Blokunun temsilcileriyle kurduğu ilişki bazılarınca (haksız yere) “teslimiyet” olarak değerlendirilse de bu değerlendirmelere katılmak mümkün değil. Ayrıca böyle bir değerlendirme Sırrı’ya da haksızlık olur çünkü savaş dili ile barış dili arasındaki fark ancak böyle dönemlerde ortaya çıkar. Sırrı da barış dilini çok iyi özümsemiş ve sağdan sola kendisine yönelik her türlü suçlama ve hakarete rağmen bu dili de kullanmaktan çekinmemiş olan biriydi.
Önder’in de savunduğu Kürt Siyasal Hareketi’ndeki paradigma değişikliğini anlayabilmek için uluslararası örneklere bakmakta yarar var. Bu örneklerin başında, birçok açıdan Kürt Siyasal Hareketi’nin gelişimi ile ilgili benzerlikler gösteren, Nelson Mandela’nın liderliğini yaptığı Afrika Ulusal Kongresi (ANC) ve onun paradigmasındaki, strateji ve taktiklerindeki değişiklikler yer alıyor.
Nelson Mandela’nın 1964 yılında ‘Rivonia Davası’nda sanık olarak yaptığı ve Güney Afrika Cumhuriyeti Hükümeti tarafından kendisi ve diğer dokuz kişinin sabotaj eylemleri de dahil olmak üzere suçlarla itham edildiği konuşmadan başlanılabilir. Çünkü Mandela’nın, ANC’nin 50 yılı aşkın bir süre boyunca değişen strateji ve taktiklerini ayrıntılı bir şekilde anlattığı bu konuşması, baskıcı- otoriter bir rejime karşı direnişin etik ve taktikleri üzerine düşünmek isteyen herkes için önemli bir kaynak oluşturuyor.
Somut koşullara uygun paradigma değişiklikleri
Mandela, ANC’nin on yıllar boyunca “anayasal mücadeleye sıkı sıkıya bağlı kaldığını”, ancak “Beyaz Hükümetlerin kılını bile kıpırdatmadığını ve Afrikalıların haklarının artmak yerine azaldığını, bu yüzden de kuruluşundan 40 yıl sonra ANC’nin stratejisini gözden geçirmek durumunda kaldığını ve “pasif direniş ilkelerinden şiddete başvurmaya kadar geniş bir kampanya başlattığını” vurguladı. Hükümetinse barışçıl talepleri güç kullanarak karşıladığını, bunun da Afrikalı liderlerin barış ve şiddetsizlik vaazları vermeye devam etmelerinin gerçekçi ve doğru olmayacağı sonucuna varmalarına neden olduğunu” anlattı. (1)
Ancak “böyle bir sonuca da kolayca varılmadığını, tüm diğer demokratik yöntemlerin önü, tüm barışçıl protesto kanalları yüzlerine kapandığında, şiddet içeren siyasi mücadele biçimlerine girişme kararı aldıklarını” söyleyen Mandela’ya göre, “ANC şiddet kullanmaya karar verdikten sonra bile terörizme bulaşmayı reddetti çünkü terörizm “ülkedeki çeşitli ırklar arasında savaşın bile yaratamayacağı yoğunlukta bir acı ve düşmanlık yaratacaktı.”
Halkları birbirinden uzaklaştıracak eylemlerden kaçınılmalı!
Bir başka anlatımla, Mandela ve ANC’nin diğer liderlerinin terörizmi reddetmesinin nedeni; “bu tür eylemlerin ırkları birbirlerinden daha da uzaklaştıracak eylemler olmasıydı. Yani “hangi araç ve yöntemlerle ve nasıl mücadele ettiğiniz sizin kim olduğunuzu anlatır. Bu özgürleşme mücadelesi veren her kesim açısından ana ilke olmalıdır. Aksi halde, araç seçiminizin her zaman amaçları şekillendirdiği ve uğruna çabaladığınız amaçların her zaman kullandığınız araçları etkilediği gerçeğini görmezden gelirsiniz. (2) Bu karşılıklı ilişki gözden kaçırıldığında ise yenilgi kaçınılmaz hale gelir.
Bugün PKK’nın “kalıcı bir barışın tesisi ve gerekli hukuksal düzenlemelerin tamamlanması” karşılığında kendini feshetme ve silahları bırakma........
© Yeni Yaşam
