Otoriter rejimlerin ve açık diktatörlüklerin büyük sermaye ile ortaklığı
Bir önceki yazımda, CHP örgütüne yönelik çok yönlü saldırılarıyla ülkedeki otoriter rejimin giderek vites yükselttiğini ve açık bir diktatörlüğe dönüşmeye başladığını yazmıştım.
Tanımı itibarıyla “faşizm” kapitalizme özgü bir açık diktatörlüktür. Özetle burjuva demokrasisinin ve özgürlüklerinin bütünüyle ortadan kaldırılmasıdır. Egemen sınıf finans kapital, kapitalist sistemin tüm çelişkilerinin had safhaya ulaşması nedeniyle, demokrasiyi ve hukuku reddeder ve faşizme yönelir.
Faşizm emekçi halkların ve ezilen kimliklerin düşmanı bir açık diktatörlüktür!
Yani faşizm kapitalist ayrışmanın bir ürünüdür, işçi sınıfına karşı bir terör, kaba bir saldırı aracıdır, işçi örgütlenmelerinin yok edilmesidir, sınıf sendikalarının dağıtılmasıdır, demokrat, sosyal demokrat, sosyalist ve komünist partilerin, muhalif medyanın yasaklanmasıdır, muhaliflerin kitleler halinde tutuklanmaları, işkencelere uğramaları ve katledilmeleri demektir. Onun bu sosyolojik özelliği onu herhangi bir polis devletinden ayıran temel özelliktir.
Faşizm, özel birtakım durumlar nedeniyle kapitalist toplumun yönetilme biçimine ciddi meydan okuma söz konusu olduğunda, buna sistemin verdiği özgün bir yanıttır. Ancak burjuvazinin basit, sıradan bir isteği değildir.
Faşizm sadece işçi sınıfının zayıflığının bir belirtisi değil, aynı zamanda burjuvazinin zayıflığının da bir sonucudur. Burjuvazi sınıf egemenliğini güçlendirmek için bir kitle temeli oluşturmak ya da kitle temelini korumak zorundadır. Diğer bir açık diktatörlük biçimi olan askeri diktatörlüklerden (12 Eylül Askeri Diktatörlüğü gibi) farkı da böyle bir kitle tabanına sahip olmasıdır.
Finans kapital ekonomik kriz ve yükselen işçi sınıfı hareketi nedeniyle faşizme yol verir
Aynı yazıda ekonomik kriz ve kemer sıkma politikalarının faşizm gibi açık diktatörlüklerin ebesi olduğunu da vurgulamıştım.
Nitekim tarih bize, demokrasi zayıfladığında büyük sermaye şirketlerinin kârlarını korumak için yeni iktidar yapısına uyum sağlayacağı gibi çok önemli bir sonuç sunar. Öyle ki büyük sermaye şirketleri Nazi Almanya’sı, Mussolini’nin İtalya’sı, Pinochet’in Şili’si ve daha birçok örnekte olduğu gibi, baskı, emek sömürüsü ve siyasi tasfiyelere aktif olarak destek verdiler.
Nitekim tarihte, 1929 Büyük Depresyonu gibi ciddi iktisadi krizlerin, (devrimcilerin, komünistlerin etkinliğinin artması ve sistemi tehdit etmesi kadar), Fransa, Almanya ve İtalya’da faşist hareketlerin ortaya çıkışları ve iktidara gelişleri üzerinde çok etkili olduğu ve faşizmin toplumda yer bulması, yeşermesi için ortam hazırladıkları görülüyor.
Büyük sermaye ve devlet iş birliği
Bu tür büyük krizlerden kapitalizmin çıkışı son tahlilde faturayı işçi sınıfına kesmek biçiminde olur (2008 finansal krizinden bu yana yapılmaya çalışılan da özünde budur). Bu bağlamda Alman kapitalistleri de Hitler’i, ülkeyi ekonomik krizden çıkartacak ve sermayeye Avrupa’da yeni imkânlar sağlayacak, sömürü düzenini pekiştirecek, örgütlü........
© Yeni Yaşam
