Bu yılki ‘Dünya Barış Günü’ diğer yıllardakinden neden daha önemli?
1939 yılında 1 Eylül günü Alman orduları Polonya’ya karşı saldırıya geçerek işgali başlattıktan sonra Polonya’da tarihin en büyük katliamları yaşandı. Bunu hatırda tutarak savaşlara karşı çıkmak için 1 Eylül günü dünya çapında ‘Dünya Barış Günü’ olarak anılıyor. Birleşmiş Milletler ise 21 Eylül’ü (2002 yılından beri) “dünya barışına ve özellikle insani yardım erişimi için bir savaş bölgesinde geçici bir ateşkesin neden olabileceği gibi savaş ve şiddetin olmamasına adanmış bir gün” olarak kutluyor.
Bu yılki Dünya Barış Günü, dünyayı ve özgün bir biçimde Türkiye’yi ve Ortadoğu’yu yakından ilgilendiren bazı gelişmelerden dolayı önceki yıllardakinden çok daha önemli.
Bu yıl Dünya barışı için neden daha önemli?
İlk olarak, dünya hiç olmadığı kadar topyekûn bir üçüncü paylaşım savaşına doğru gidiyor. ABD Başkanı Trump’ın ikinci kez işbaşına gelmesinden bu yana, ticaret savaşlarının yanı sıra, ABD’nin izlemekte olduğu militarist-savaşçı politikalar ve İsrail’in ABD ve batılı diğer emperyalist devletlerin desteğini alarak Gazze’yi işgal etmesi ve yayılmacılığını Suriye içlerine kadar sürdürmesi bunun kanıtlarından bazıları.
Bir diğer kanıt askeri harcamalardaki devasa artışlar. ABD ve müttefiklerinin askeri söylemlerinin yanı sıra bu yöndeki harcamaları da hızla artmaya devam ediyor.
Askeri harcamalarda 1 trilyon dolarlık artış!
ABD’nin baskısı altında NATO ülkeleri askeri harcamalarını 2035 yılına kadar milli gelirlerinin yüzde 5’ine yükseltmeyi tartışmasız bir biçimde resmen kabul ettiler. Bu ülkeler toplamda şu anda savaş için yılda 2,7 trilyon dolar harcıyor. Yeni kararla birlikte bu rakam 3,8 trilyon dolara yükselecek ki bu da önceki yıllara kıyasla 1 trilyon dolar daha fazla demek. Bu gelişmenin zorunlu bir sonucu olarak (artan silah üretimi ve alımlarını karşılayabilmek için), sosyal harcamalar kısılacak, yani halka kemer sıktırılacak. Diğer bir deyişle, Avrupa ve ABD savaş ve kemer sıkma yolunu seçti. Bu, emperyalistlerin önümüzdeki dönem için dünyaya vaat ettikleri şeydir. (1)
Savaş bütçelerinin iki katına çıkartılması büyük ölçüde ABD’nin F-35 nükleer kapasiteli savaş uçakları gibi Amerikan silahlarını tedarik etmek için gerekli olacak. Avrupa’nın ayrıca ABD’nin Ukrayna’ya tedarik edeceği Patriot füzelerini de finanse etmesi bekleniyor.
Kısaca bu eylemler ABD için somut faydalar sağlıyor. 2024 yılında ülkenin silah ihracatı 318,7 milyar dolara ulaşırken, Ukrayna’daki çatışma 2015-2019 ve 2020-2024 yılları arasında Avrupa’ya yapılan satışlarda yüzde 233’lük bir artışa katkıda bulundu. SIPRI verilerine göre ABD şu anda küresel silah ihracatının yüzde 43’ünü gerçekleştiriyor. Ticaret cephesinde, yeni gümrük vergileri haziran ayında federal hükümete 100 milyar dolar kazandırarak tüm vergi gelirlerinin yüzde beşini oluşturdu ve ABD’nin ticaret açığını ortadan kaldırdı. (2)
Türkiye’de 2,5 katlık bir silahlanma artışı
Türkiye’ye gelince, bu karar ile Türkiye, mevcut yüzde 2,09’luk payı yüzde 5,0’a yükselteceğinden, yıllık 22,8 milyar dolar olan savunma harcamalarını 47 milyar dolar artırarak 70 milyar dolar seviyesine çıkaracak. (3)
NATO bünyesindeki böyle bir askeri yığınağın sadece Rusya ve Çin’e yönelik olduğu düşünülmemeli. Bu silahlar (gerektiğinde) her ülkedeki işçi sınıfını ve diğer ezilenleri de susturmak için kullanılacaktır. Dahası, askeri harcamalardaki bu artışların neden olduğu faturayı, bu savaşlardan kâr ve siyasal rant sağlayanlar değil, yoksul halklar ödeyecektir. Çünkü eğitim, sağlık, kalkınma ve yoksulluk yardımları gibi sosyal hizmetler ve işçi sınıfının yaşam standartları da bundan büyük zarar görecektir.
Dünya barışı tehlikede
Kısaca, bu askeri harcamalar ve artan militarizm ortada iken dünya halkları arasında barış ve devletler arasında diplomasi beklemek beyhude bir çaba. Bu nedenle de dünyanın ayağa kalkması ve barış ve kalkınma temelli alternatif bir yol çizmesi gerekiyor. Yani önümüzde iki seçenek var: kemer sıkma- savaş ve kalkınma- barış. Kaynaklarımızı ya savaşa ya da barışa ya savaş araçlarının üretimine ve satın alımına ya da kalkınmaya ve yoksulluğun azaltılmasına ayıracağız. Çünkü silahlarla barış olmadığı gibi füzelerle de kalkınma olmaz.
Bu bir siyasal tercihtir. Bu tercihteki sessizliğimiz silahlara, füzelere ve savaşa yol açar; sesimiz ise başkalarının sesleriyle birlikte yeterince yüksek çıkarsa, bizi barışa ve kalkınmaya, alacakaranlıkta korkusuzca oynayan çocukların kahkahalarına götürebilir. (4)
İklim değişikliği savaş ve faşizme yönelim sebebi olabilir!
İkinci olarak, “geri dönüşü olmayan bir iklim felaketinin eşiğindeyiz. İklim değişikliği........© Yeni Yaşam
