Açık diktatörlüğün ebesi: Ekonomik kriz ve kemer sıkma politikaları
Türkiye’de bir yandan hemen her gün yargı aracılığıyla sivil darbeler yapılıyor, diğer yandan ekonomik kriz gerekçe gösterilerek ekonomi yönetimince acımasız kemer sıkma politikaları uygulanıyor.
Bu iki olgu arasında güçlü bir bağlantı var.
Şöyle ki, iktidar bloku bu yıl ülke nüfusunun en az 30 milyonunun geçim kaynağı olan asgari ücreti ikinci kez artırmayı reddettiği gibi, Kamu Çerçeve Protokolü (KÇP) çerçevesinde kamuda çalışan 600 bini aşkın işçiye enflasyon oranında dahi zam vermedi. Son olarak memurlara ve memur emeklilerine 2026 yılı için verdikleri zam da resmi enflasyon oranının altında kaldı.
Kamu hizmetleri: ya paralı ya da içi boşaltılmış!
Ayrıca eğitim ve sağlık hizmetleri başta olmak üzere, hemen hemen tüm kamusal hizmetler paralı hale getirildi ya da nitelik olarak çökertildi. İnsanlar ihtiyaç duydukları bu hizmetleri alabilmek için ceplerinden ödeme yapmak ve çoğu kez de borçlanmak zorunda kalıyorlar. Dahası bu hizmetlerin temel finansmanı biçimi olan vergilemenin yükünü de emekçiler akaryakıtta olduğu gibi ÖTV ve KDV gibi dolaylı ve Gelir Vergisi gibi dolaysız vergilerle taşıyorlar.
Yani yurttaş üzerinde çifte bir zulüm söz konusu: iktidar ücret ve maaşları yoksulluk, hatta açlık sınırının altında tutarken, özelleştirilerek paralı hale getirilen kamu hizmetlerinin bedelini de halktan topladığı vergilerle karşılıyor. Kendi lüks harcamalarındansa asla vazgeçmiyor.
Bu ve benzeri uygulamalara uluslararası literatürde “kemer sıkma” adı veriliyor ancak bizdeki uygulamayı “ümük sıkma” olarak adlandırmak daha yerinde olur.
Madalyonun öteki yüzü
İşte bu uygulamalarla, ülkenin son aylarda hızla açık bir diktatörlüğe sürüklenmesi arasında kuvvetli bir ilişki var. 19 Mart’tan bu yana, yine yargı ve yürütme iş birliği ile önce ülkenin en güçlü Cumhurbaşkanı adayı olan İmamoğlu’na ve CHP’li diğer belediyelere, ardından da Anayasa ve seçim yasaları açıkça çiğnenerek, doğrudan CHP örgütüne yönelik olarak başlatılan operasyonlar ve atanan kayyımlar iktidarın ve ardındaki sermaye çevrelerinin tercihini otoriterliği aşıp açık diktatörlüğe doğru ilerlemek biçiminde yaptığını gösteriyor.
Ülkeyi yöneten oligarşi hiçbir şekilde iktidardan gitmek istemiyor, bunun için de karşısındaki tüm güçleri parçalara ayırarak sırasıyla etkisiz hale getirmeye çalışıyor. Yani kendilerini yenebilecek bir demokratik........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d