Kürt Dirilişi: Acının külünden doğan umut
Bazı hikayeler vardır ki, anlatılmaz, yaşanır. Bazıları ise anlatılmak zorundadır, çünkü sessizlik, o hikâyenin yükünü taşıyamaz. “Kürt Dirilişi” belgeseli, işte böyle bir zorunluluğun eseri.
Bin yılların trajedisini göğüslemiş bir halkın, acıyla yoğrulmuş geçmişinden umuda uzanan yolculuğunu destansı bir dille aktaran bu yapım, izleyicisini bir seyirci olmaktan çıkarıp o mücadelenin bir parçasına dönüştürüyor. Benim için bu belgesel, yalnızca bir tarih dersi değil, aynı zamanda bir duygu fırtınası; gözyaşlarıyla sulanan toprağın, özgürlüğün kızıl çiçeğine nasıl gebe kaldığının hikayesi.
Geçtiğimiz hafta yayınlandı ilk bölümüyle Kürt Dirilişi belgeseli. Gulistan Tara’nın adını taşıyan bir komünün imzasını taşıyor. Bu hafta ikinci bölümü yayınlanacak. Sabırsızlıkla bekliyoruz öykümüzün belgeselinin ikinci bölümünü.
Belgeselin en çarpıcı yanlarından biri, Kürt halkının geçmişindeki derin acıyı şiirsel bir dille, ama bir o kadar da gerçekçi bir şekilde gözler önüne sermesi. “Bin yıllarca devam eden bu trajedisini büyük ve destansı bir mücadelenin yol açacağı ‘yanma ve yakılma’ temizleyecekti” diyor anlatıcı. Bu sözler, adeta bir alev gibi insan yüreğine işliyor. Çünkü burada bahsedilen yanma, yalnızca fiziksel bir yok oluş değil; aynı zamanda bir arınma, bir yeniden doğuş. Kürt halkının tarih boyunca maruz kaldığı zulüm, baskı ve yalnızlık, bu ateşte kül oluyor ve o küllerden yepyeni bir umut filizleniyor. Belgesel, bu dönüşümü öyle güçlü bir şekilde hissettiriyor ki, izlerken hem gözyaşlarınızı tutamıyor hem de içinizde bir zafer coşkusu uyanıyor.
Kürt halkının trajik geçmişi,........
© Yeni Yaşam
