PKK’nin feshi, Cumhuriyetin hayrı…
Sevgili Sırrı Süreyya Önder hastanede yatarken, onun ‘Bu Cumhuriyetin ne hayrını gördük’ sözünü tedavüle sokan ulusalcı faşistler, bu söz üzerinden Cumhuriyetin tekçi, inkarcı yönünü maskelemek için olmadık şeyler söylediler. Hemen hemen çoğu üst gelire sahip, hayatlarında öteki olmamış, kendilerini Türk-Seküler Sünni-Cumhuriyet aşığı olarak kodlamış bu insanlar siyasette, akademi ve basında önemli yer kapmış kişiler. Bunları ilah gibi gören de geniş bir cemaate sahipler. Cumhuriyeti Atatürk-İnönü dönemini Altın çağa benzetirler. Sonraki iktidarların ise Cumhuriyet karşıtı olduğunu ifade ederler. Oysaki Cumhuriyet dediğimiz şeyin tamamı, 1924 Anayasasının üzerine giydirilmiş bir elbisedir. Süregelen, demokrasisiz bir anlayışın adıdır Cumhuriyet. Bizi bugüne ve çıkmaza getiren rejimin adıdır. Cumhuriyet kelimesine tanrısal bir güç vakfedilmiş, bütün kötülüklerin bu kelime ile defedileceğine inanılmıştır. Oysaki tek başına Cumhuriyet hiçbir şeydir, demokrasi ise içinde Cumhuriyeti barındırır. Evet, aynen Sayın Önder’in dediği gibi, Cumhuriyet’in bir hayrını görmedim, görmedik. Nasıl mı?
Sizin Cumhuriyet, bizim Cumhuriyet
Kürt Alevi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. İlkokula başlayana kadar bir kelime Türkçe bilmiyordum. Annemin bana anlattığı Kürtçe masallarla, yani bilinmeyen bir dille büyümüştüm. Çünkü Cumhuriyetinize göre benim annemden öğrendiğim dil yok hükmündeydi. Okula başlayacağım zaman geldiğinde, Cumhuriyetin başka bir yönü ile karşılaştım. Alevi- Kürt köylerinde Cumhuriyetiniz okul açmıyordu. Okumak için şehirde açılmış olan, bir asimilasyon aracı olarak tasarlanmış Yatılı Bölge Okuluna gitmem gerekiyordu. Mecburdum. 6 yaşında ailemden koparılmış bir Cumhuriyet çocuğuydum. 2-3 ayda bir ailemi görebiliyordum. Şimdi sormak lazım Cumhuriyet tapıcılarına, 6 yaşındaki çocuğunuzu 2-3 ayda bir görmek ister misiniz? Oysa siz her gün okul önlerinde, çocuğunuzun okul çıkışını heyecanla bekleyen insanlarsınız. Biz ise Yatılı Okul kapısında anadilimizi bırakarak içeriye girenleriz. Banyo sırasında bulaşık tabakları gibi önce sırası ile sabunlanıp, sonra sırası ile durulananlarız. Siz çamaşır makinesi, buzdolabı olan evlerde büyürken, biz elektriği şehirde görebilmiş çocuklarız. Siz çocukken kahvaltınızda kaşarlı-sucuklu tostlar yerken, bizler yatılı okulda ekmeğe tuz-biber koyup yiyenleriz. Biz toprakla yapılmış köy evlerinde yaşarken, siz Yeşilçam filmlerinin çekildiği çatılı-badanalı, elektrikli, okullu, sağlık ocaklı köy evlerinden ibaret sanıyordunuz Cumhuriyetin köylerini.
Siz Cumhuriyet tapıcıları sabahları Türküm, doğruyum, çalışkanım andını okurken, bizler Türk olduğumuz üzerine nutukları dinliyorduk. Sizler ailenizin aldığı gıcır gıcır elbiseleri giyip okula giderken, bizim aileler el arabasında satılan kullanılmış elbiseleri ancak alabiliyordu bize. Sizin ayağınızda parlak, renkli renkli ayakkabılar, bizim ayağımızda kara lastikler. Sizinkiler Ermeni’nin, Rum’un malına çökmüş, tüccar........
© Yeni Yaşam
