Öcalan ve yeni roman: Barışa yol almak…
PKK’nin kurucusu Abdullah Öcalan’dan beklenen tarihi çağrının gelmesi ve sonrasında yaşananlar, Türkiye’nin geçmişten tarihsel bir kopuşla geleceğe ulaşması gerektiği gerçeğini çıplak biçimde ortaya koydu. Bu hakikat, bundan sonraki tartışmaların ana omurgasını oluşturacaktır. Geçmişin; İnkâr, asimilasyon, kan, gözyaşı, darbeler, emek sömürüsü üzerinden yükselen ve zirve yapan saltanatı, yerini yeni bir geleceğe taşımak için devrimsel ve evrimsel bir dönüşümden geçmesi gerekiyor. Bu yeni sürece karşı olan herkes, geçmişin çürüyen bir nesnesi olmaktan öteye gidemeyecektir. Elbette Kürt sorununun demokratik çözümü, aynı zamanda toplumun ve devletin dönüşümünü de gerektiriyor. Sayın Öcalan’ın çağrısı sadece devlete veya PKK’ye değil. Bir bütün olarak herkese sesleniyor. Bu yüzden devletin yapacağı ödev ve görevlerin yanında, Kürt Siyasal Hareketi (DEM Parti) ve demokrasi güçlerine de çok önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir. Devlet ve iktidar aygıtı gibi DEM Parti ve demokrasi güçleri de sürece cevap olabilmek adına değişim ve dönüşüme gitmek zorundadır. Öcalan’ın çağrısı ile birlikte siyaset yapanların, 27 Şubat öncesinin dili ve dünya algısı ile hareket etmeleri artık anlamsızlaşmıştır. Öcalan’ın çağrısı, ulus-devlet, federasyon, özerklik gibi yönetimsel şeylerin üzerinde yeni bir çağrıdır. Türklere, çok kültürlü bir coğrafyada ulus-devlet modelinin çözümsüzlüğünü belirttiği gibi, Kürtlere de bir bütün olarak coğrafyanın sahibi olmalarını, şimdiye kadar olan tanımlamaların dışına çıkarak yeni bir toplum inşası önermektedir. Elbette dört ayrı ülkede, Kürtlerin dört parçaya bölünmüş olması da bu gerçeği göz ardı etmemeye neden oluyor.
Tarihi çağrı birçok kesimde farklı tepkiler aldı. Ulusalcı-ırkçı İYİP ve Zafer Partisi süreci baltalamaya yemin ettiler. CHP’nin genel tavrı olumlu olsa da Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın süreci kendi çapında sabote etme çabası dikkat çekiciydi. Yine bir kesim ulusalcı, Kürtler oyuna gelmemeli diye nasihat veriyor. Silaha çok düşkünseler, gidip bir 40 yıl da kendileri gerillacılık yapsın. Rakı-balık keyfi yaparak, Kürtler üzerinden iktidarla hesaplaşmaya çalışmak kimseye bir şey kazandırmaz. Kendini sol-sosyalist olarak tanımlayan parti ve grupların ikircikli tavrını da not etmek gerekir. AKP cenahı ise Erdoğan’ın açıklamalarını ve sürece nasıl yaklaştığını görmek istiyor. Genel çoğunlukta ise memnuniyet var. Kürtlerin büyük kesimi çağrıyı coşkuyla karşıladı. Küçük bir kesimde ise, çağrının içeriğinin şartlara bağlı olacağı beklentisi ile buruk sevinç oluştu. Böyle düşünenlere, ırkçıların öfkeden köpürmelerinin nedenini hatırlatıp, yazının devamını okumalarını dilerim.
PKK’nin niye silah bırakması gerektiğini Abdullah Öcalan şöyle gerekçelendiriyor: “PKK; tarihin en yoğun şiddet yüzyılı olan 20. asrı, iki dünya savaşı, reel-sosyalizm ve dünya genelinde yaşanan soğuk savaş ortamları, Kürt realitesinin inkârı, başta ifade olmak üzere özgürlükler konusunda yasaklardan kaynaklı oluşan zeminde doğmuştur… Teori, program, strateji ve taktik olarak yüzyılın reel-sosyalist sistem gerçeğinin ağır etkisinde kalmıştır. 1990’larda reel-sosyalizmin iç nedenlerle çöküşü ve ülkede kimlik inkarının çözülüşü, ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler, PKK’nin anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmıştır. Dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır.” Ve realist, geleceğe dönük bir bakış açısıyla, alan yaratmak ve yeni bir toplum modelinin ortaya çıkmasına olanak tanımak için de: “Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir” diyerek 27 Kasım 1978 tarihinde kurucu lideri olduğu PKK’nin misyonunu oynadığını, artık yapacağı başka bir şeyin kalmadığı gerekçesi ile feshini istiyor. Bu sözlerinin ne anlama geldiğini biraz açmak için geçmişe gitmekte fayda var.
PKK’yi yaratan gerçeklik
PKK, 27 Kasım 1978 tarihinde Fis köyünde alınan kararla partileşmiş olsa da aslında 1970’lerin........
© Yeni Yaşam
