DÜNDAR TAŞER’İN SANAT TASAVVURUNA BİR BAKIŞ
Dündar Taşer, ülkücü hareketin fikrî temelinin tesisinde ve teşkilâtlanma sürecindeki yönlendirmeleriyle ön planda yer alır. Bunun da evvelinde Türk kamuoyu tarafından tanınışı, 27 Mayıs 1960’taki askerî harekete ve akabinde teşkil edilen Millî Birlik Komitesi üyelerinden ilân edilmesine dayanmaktadır. Komitedeki ihtilaf neticesinde tasfiye edildiklerinde sürgüne gönderilirler. On dört ihtilâlcinin sürgündeki hayatı, yürüttükleri siyaset başka bir yazının konusu olabilecek hacimdedir. Bu sebeple, Taşer ve diğer on üç arkadaşının sürgünde geçen günlerinin, Türkiye’ye döndüklerinde tatbik edecekleri hareketi planlamakla geçtiklerini söylemek kâfi gelecektir. Öyle ki Taşer’in yurda gelişi ile siyasete atılması arasında pek uzun zaman bulunmaz. 1965 yılında Alparslan Türkeş, aralarında Taşer’in de bulunduğu bir grup sürgün ihtilâlciyle birlikte Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ne katılır ve kısa süre içerisinde de genel başkanlığı elde eder. Taşer de “Türkmen Ağa”lığına yahut ülkücülerin “Dündar Ağabey”liğine doğru devam edecek asıl hikâyesini buradan itibaren yazmaya başlar.
Taşer bir yandan siyasetin gereğini yerine getirirken bir yandan da siyasetçi profilinden sıyrıldığı taraflarıyla öne çıkmaya başlar. Engin tarih birikimi, meseleleri kavrayışı, samimi tavrı, belâgati, cerbezesi… Tüm bunlar bir kişide cem olduğunda, şüphesiz, tabii olarak cazibe noktası hâline gelir. Artık Taşer’in ortalama siyasetçi tipolojisinden çok farklı olduğu anlaşılmıştır. Gün Sazak’ın Taşer’i, Lâtincedeki “Epluribus Unum”la, yani emsallerinden ayrı bir yaratılışa sahipliğiyle nitelemesi de bu hususa işaret etmektedir. Taşer, bahsi geçen hususiyetlerini de daima davasını daha ileri götürmek için kullanır.
Kültür ve sanat, Taşer’i emsallerinden ayıran temel noktalardan biridir. Zira çoğu siyasetçinin ve hatta askerin ilgi duyamayacağı derecede kültür ve sanata ilgilidir. Aynı zamanda sanatın bazı kısımlarında da yine bu kimliklere sahip bir kimseden beklenmeyecek düzeyde istidat sahibidir. İlgisinin yoğunlaştığı iki ana alan edebiyat ve musikidir. Yahya Kemal’in, “Çok insan anlayamaz eski musikimizden / Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden,” mısralarına münasip biçimde eski musikiye ilgi duymakta ve bu alanda müktesebat taşımaktadır. Uzun bir dönem boyunca dostlarının iştirakiyle musiki geceleri tertip ederler. Bu geceler kimi zaman kendi evinde, kimi zaman Halide Nusret Zorlutuna’nın yahut Emine Işınsu’nun evinde yapılmaktadır. Bu gecelere bazen Ela Altın ve İsmail Baha Sürelsan’ın da aralarında bulunduğu sanatçılar da davet edilir. Taşer’in bazı istek parçaları musikişinaslarca hayretle karşılanır. Zira karşılarındaki adam pek azlarının bildiği, unutulmuş eserleri bilmektedir. Yahut icra edilen bir parçanın........
© Yeni Ufuk Dergisi
