menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İMAM MÂTURÎDÎ’Yİ KEŞFETMEK – 3

37 0
01.07.2025

O, ilmin en sarp yollarına vurmuştu kendisini

O, yoluna âşık bir yolcuydu artık…

İmam daha gencecik yıllarında kendisini ilme vermiş öğrenmek öğretmek için çok çaba harcamıştır. Özellikle Semerkant’ın fikirlerin tartışıldığı hareketli caddelerinde pek çok konuda zındıklarla tartışmış yine pek çok konuya aydınlık getirmiştir. Aydınlattığı alanlardan bir tanesi de amel-iman konusudur. Bu yazımızda da İmam Mâturîdî’nin amel- iman ve hüsün- kubuh hakkındaki görüşlerini açıklamaya çalışacağız.

Amel-İman

Mâturîdî’nin iman ve büyük günah konusuyla ilgili görüşleri kelami görüşleri arasında en dikkat çekenlerdendir. Bu görüşleri kısaca şöyledir:

1) Büyük günah: Hz. Peygamber döneminden bu yana iman kavramı hep tartışılmıştır. Özellikle de sahabe döneminde Müslümanlar arasında vuku bulan savaşlar, büyük günah sahibi kişinin durumu ile ilgili birçok tartışmaya yol açmış, dinin en temel noktasının ifadesi olan bu kavramın kapsamı ve niceliğinde ihtilaflar ortaya çıkmıştır. Mâturîdî bu konuda şöyle der: bir Müslüman, işlediği büyük günahı sebebiyle imandan çıkmaz ve küfüre de girmez. O bu dünyada hakiki mümindir; yalnız işlediği günahı dolayısıyla fasık yani ahlaksız mümindir. İşlediği günah dolayısıyla Allah’ın cezalandırma tehdidinin muhatabıdır. Böyle birinin ahiretteki durumu Allah’ın dilemesini kalmıştır, Allah isterse onun günahını bağışlar isterse cezalandırır. İnsan ne günahından dolayı ümitsizliğe kapılıp korku içerisinde ne de affedileceği ümidiyle ümit içerisinde yaşamalıdır, insan korku ve ümit arasında bir tavır takınmalıdır.

2) Amel-iman münasebeti: Mâturîdî kelamının iman konularında diğer fırkalardan ayıran konuların başında iman amel ilişkisi gelmektedir. Daha önce de ifade edildiği gibi Hariciler ya da Mutezile gibi fırkalar ameli imana dahil ederek iman ve mümin tanımlaması yapmıştır. Nitekim Mâturîdî’ye göre iman, ikrar ile tasdikten ibarettir. İman tasdikten ibaret olduğu için salih ameller tasdikin içinde yer almaz, ayrıca salih ameller iman olmaksızın da hiçbir kişiye hiçbir fayda sağlamaz.

Ona göre ibadet, itikat fiillerinin gerçekleşebilmesi için gerekli olan bir vasıta değildir yani iman bazı fiillerin sayesinde gerçekleşmez, aksine kendisi var olduğu için diğer fiiller gerekli hale gelmektedir. Şu hâlde iman olmaksızın diğer kulluk vasıtalarının vücut bulamayacağı ortaya çıkmış olmaktadır. Bu bağlamda iman, ibadetlerini yerine gelme ve yakınlığın kabul edilme şartı olup ibadetlerin kendisi değildir. (Te’vilat,6/378)

3) İmanda istisna: Bazı fırkalar imanı sadece dilin ikrarı şeklinde tarif ederek ameli imanla bağlantılı görmemişlerdir, kalp ile tasdiğe yer vermemişlerdir. Bu teze başta Ebû Hanîfe ve Maturîdî olmak üzere bazı kelâmcılar karşı çıkmışlardır. Mâturîdî bu konuda şöyle demiştir: Şartlı ve şüpheli iman olmaz, bir mümin imanını ve mümin olduğunu açıkça şüpheye mahal vermeden ifade etmelidir. Yani ben gerçekten müminin demesi gerekir, inşallah ben müminim demesi şüphe belirttiği için gerçekten iman etmiş sayılmaz. Bu Kur’an’da da yasaklanmıştır. “Gerçek müminler ancak Allah’a ve Resulüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır. İşte doğrular ancak onlardır.” (Hucurat 49/15)

4) İman tasdiktir: Hanefi-Mâturîdî kelam sistemine göre iman, kalbin tasdiki olup imanın yeri ve kaynağı kalptir. Dil ise kalpteki bu tasdiki açığa çıkarır ve insanlar arasında kalbin tercümanlığını yapar. Ona göre, “Kalpleri inanmadığı halde ağızlarıyla ‘inandık’ diyenler” ayetindeki “ağızlarıyla inandık” ibaresi, tasdikin imanın temel esası olduğunu göstermektedir. Öyleyse imanın yeri kalptir. Kişi Allah‘ın birliğini Hazreti Muhammed’in resûl olduğunu gönülden benimsemesi ile mümkün bir Müslüman sıfatını kazanır. Mâturîdî; kalbe, imanın yeri ve........

© Yeni Ufuk Dergisi