menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

SREBRENİTSA’DAN MEKTUPLAR

24 0
04.09.2025

Anne, anne, hâlâ seni hayal ediyorum,

Abla, abi, her gece sizi düşünüyorum,

Yoksunuz… Yoksunuz… Yoksunuz…

Sizi arıyorum… Sizi arıyorum… Sizi arıyorum…

Nereye gidersem gideyim, sizi görüyorum…

Hepimizin dilinde aynı ağıt, aynı sözler, hepimizin kalbinde aynı acı, aynı özlem…

Bir Anne

Ben bir anneyim, Srebrenitsa’da. Ve sadece bir şey istedim:

Üç can ektim bu topraklara, yıllarca yavrularımı aradım, her telefonda kalbime saplanan acıya ağladım, gördüğüm her kelebeğin ardından koştum, her çiçekte yavrularımın kokusunu aradım, şimdi hasretimden yeşil tabutlara, beyaz taşlara sarılarak ağlıyorum. Takvim benim için ilerlemiyor artık, ben o gece yavrularım benden kopartıldığında öldüm. Ağlayarak yalvarmıştım onlara, evlatlarımı götürmeyin demiştim. “Orası güvenli, onlara yemek ve battaniye vereceğiz” dediler, götürdüler. Ölüm yolu güvenli midir? Yemek kurşun, battaniye toprak mıdır? Siz benim yavrularıma ne yaptınız?

İşte yine telefon çalıyor, güneyde yapılan kazılarda cesetler bulunmuş. Yıllardır toprağı kazıyorlar ve hâlâ topraktan birilerinin canı çıkıyor. Yüreğim ağzımda gidiyorum oraya, belki bir yavrumu daha bulurum, birine daha kavuşurum. Tek tek bakıyorum bütün cesetlere. Kimileri oğullarını kemerlerinden, kimileri eşlerini ayakkabılarından, kimileri babalarını gömleklerindeki işlemelerden, ceplerindeki mendillerden tanıyor.

Sonra onları tekrar toprağa ekiyoruz. Ama bu sefer hakkıyla yapıyoruz bunu. Anneler, eşler, evlatlar hep bir ağızdan ağıtlar yakıyoruz.

İşte gül yüzlü yavrum burada, geriye sadece üç beş parça kemiği kalmış ve kıyafetleri… Ah evladım, annen senin için ne çok çabaladı. Aslında ben anne olmayı ne çok istemiştim, evlat yetiştirmek istemiştim ama böyle olmamalıydı.

Ben bir anneyim Srebrenitsa’da ve tek bir şey istemiştim: Yavrularımı korumak.

Sadece yavrularımın gülen yüzünü görmek istemiştim, onları güvende yaşatabilmek istemiştim, yapamadım. Toprağın üstünde büyütemedim onları. Düşman geldi; bizi evimizden, yavrularımı benden ayırdı. Adına da intikam dedi. Neyin intikamı? Kimin intikamı? Biz ne yaptık size? Benim çocuklarım ne yaptı size? İntikamınızı adımızdan mı aldınız, kanımızdan mı?

Ama bilmediğiniz bir şey var: Toprağa ektiğimiz her çocuk, bir tohumdur. Akıttığımız her damla kan, toprağa can suyudur. Ettiğimiz her dua, gün ışığıdır. Ve bir gün bu çiçekler açtığında siz yok olacaksınız!

Bir Asker

Ben bir askerim, Bosna’da. Ve sadece bir görevim vardı:

Film şeridi gibi geçiyor gözümün önünden hatıralar. Yemek yemek istemediğimde, ödevlerimi yapmadığımda, haylazlık ettiğimde; annemin başımı okşayıp “uslu olman lazım, büyümen lazım yavrum, büyük adam olman lazım. Mazluma sahip çıkman, zalimlerden koruman lazım.” deyişini hatırlıyorum. Askerliğimin ilk günü o korkuyla karışık heyecanımı hatırlıyorum. Yemin törenimi, annemin gözyaşları içinde beni izleyişini… Bilge Kral’ın “bu ülke size minnettardır” dediği günü hatırlıyorum. Ve biliyorum, bizi savaş için yetiştirdiler, tek bir görevimiz vardı: korumak.

Ama nereden bilebilirdik ki güvenli bölgenin aslında en tehlikeli yer olduğunu?

Biraz daha yaşatabilmek için çoluk, çocuk, genç, yaşlı herkesi arabalarla, otobüslerle güvenli dedikleri o yere götürdük, Srebrenitsa’ya. Bir daha hiçbir şey eskisi gibi........

© Yeni Ufuk Dergisi