menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

1944 YARGILAMALARINDAN MHP’YE: BİR KURUCU LİDER OLARAK ALPARSLAN TÜRKEŞ BEĞ-2

23 0
02.06.2025

Liderin Dönüşü

Türkeş, 1944’te haksız yere tutuklandı. Türkçü – Turancı kimliğiyle, CHP’nin mağdur ettiği milliyetçi – muhafazakâr büyük bir kitlenin dikkatini çekiyordu. 27 Mayıs’ta Peyami Safa’nın, Başgil’in ve hatta Menderes’in bir umutla kendisine bakması da bundandı.[1] 1944’te çektiği acılar, 21 Şubat 1963’te Edirne’den yurda giren Türkeş’in etrafını kuşatan sevgi selinin de membaı olmuştur. Burada, dostu Yücel Hacaloğlu’na bazı mahrem bilgiler verirken, söz Madanoğlu’na geldiğinde öfkesini dizginlemeyecektir.[2] Kutlu bildiği yolda yürümeye devam ettiğini 23 Şubat’ta geldiği İstanbul’da, Divan Otel’de yüz gazeteciyle yaptığı sohbet toplantısında dile getirdi. Dokuz Işık umdelerini de ilk defa burada ortaya koydu.[3] Türkeş dikkat çekiyordu. Nihayetinde o, tarihin haklı çıkardığı bir lider durumundaydı. Ordu tarafsız kalsın, Menderes gibi üst düzey DP’liler yargılanmasın, İsviçre’ye gönderilsin. MBK, Milli Birlik Partisi adı altında ihmal edilmiş meseleleri çözsün demişti. Sürgün günlerinde idamların hukuka aykırı olacağını, Devlet Başkanı Gürsel’e yazdığı mektuplarla dile getirmişti.[4] İsmet Paşa’ya iktidarı verme telaşına girenlerin hataları yüzünden ordu hiyerarşisi tamamen bozulmuş, her yerde cuntalar oluşmuştu.[5] Tabii senatör olanlar da sığındıkları siyasilerle yeni cuntaların arasında kalmışlardı. Buhran derinleştikçe Türkeş etrafında milliyetçi siyasetçiler çoğalmaya başladı. CKMP’den de AP’den de hatırı sayılır bir ilgi vardı. AP’den 9 il başkanı Gümüşpala karşısında aday olması için gelmişlerdi. Basında da bu partiyi destekleyen milliyetçi kalemler sürekli Türkeş’le görüşme halindeydi.[6] Nihal Atsız, Mümtaz Turhan, Osman Turan, Nurettin Topçu gibi Türkçü – Turancı – Anadolucu ekollerden gelen milliyetçi mütefekkirler etrafında kurulan sohbet halkalarında da bir umutlu bekleyiş belirmişti.[7] 1931’de Türk Ocaklarının, 1953’te Türk Milliyetçiler Derneğinin üstelik birbiriyle mücadele etmiş iki farklı siyaset tarafından soluğunun kesilmesi, bir şeyler söylüyordu. Herkes de bir beklenti vardı. Türkeş, kendisiyle kurulan temasları dostluğa, büyük Türkiye beklentisini yeni ufuklara taşıyacak dernekleşme çalışmalarına başladı. DP mirasını milliyetçi gelenekle buluşturup AP ile yola devam edecekti ki Talat Aydemir’in 21 Mayıs 1963 Darbesi’ne destek vermek iftirasıyla Mamak Cezaevi’ne gönderildi. Çengel, Aydemir ekibinden Mustafa Ok tarafından atılmıştı. Sürekli görüşme talepleri geliyordu. 10 Nisan’da yapılan gizli görüşmede Türkeş, Aydemir’den ziyade Ok’a metot ve fikri anlaşmazlıkları olduğunu duyurdu. Aydemir, dediğini yaptı. Tutuklandılar. Fethi Gürcan ile Talat Aydemir idam edilirken Mustafa Ok, hiçbir ceza almadı, zira İsmet Paşa’ya çalışıyordu. Nitekim CHP’den milletvekili ve bakan oldu.[8] Türkeş 14 Ağustos 1963’te, mahkemede savunmasını sözlü yaptı.[9] Masumiyetinden emindi. 5 Eylül 1963’te beraat etti, serbest bırakıldı ama çamur atılmış, izi kalmıştı. AP yolu bu minvalde kapandı. İsmet Paşa, Türkeş’in AP’de olmasını istemiyordu. Türkeş’in kanaati böyledir. [10]

CKMP’den MHP’ye

CHP, Atatürk tarafından kurulmuştu, İsmet Paşa liderliğinde yoluna devam ediyordu. AP, DP mirası üzerinden Bayar’a ve Atatürk’e bağlanıyordu. CKMP de köklerindeki Millet Partisi üzerinden Mareşal Fevzi Çakmak’a, oradan da Atatürk’e bağlanıyordu. Türkeş’in, şubatta yurda dönüp, etrafında bir ilgi hâlesi oluşmuşken, mayısta ucu idamla bitebilecek bir kumpasa gelmiş olması mayınsız bir arazide yürümesi gerektiğini gösteriyordu. AP kapısı kapalıydı. CHP, 1944’ten beri ne yana doğrulsa karşısında bir bariyer gibi durmuştu. CKMP’den teklifler gelmeye devam ediyordu. Kafasının oldukça karışık olduğu bir gün, konuyu Atsız’a açtı. Atsız’dan Hacaloğlu’na 3 Nisan 1964 tarihli yazılan mektup şöyledir:

“Türkeş’in CKMP’ye girmesi işi şimdilik geri kalmış. Ben, kendisini Ankara’dan İstanbul’a geldiği gün gördüm. Geçerken bana uğramıştı. Bir iki saat konuştum. Bana da bu partiye gireceğini söyleyip fikrimi sordu. Ben, başkan olmak ve yeni bir tüzük yapıp yeni bir ruh getirmek şartıyla girmesi lehinde bulundum.”[11]

Atsız’ın kardeşi Necdet Sancar’ın hakemliğinde CKMP yöneticileri ile Türkeş’in yakın çevresi arasında yapılan bir dizi görüşmeler ardından, 31 Mart 1965’te, Türkeş, Rıfat Baykal, Muzaffer Özdağ, Ahmet Er ve Dündar Taşer partiye katıldılar.[12] 30 Temmuz – 1 Ağustos 1965’te yapılan 7. Olağanüstü Büyük Kurultayı’nda Türkeş CKMP genel başkanı oldu. Atsız’ın yayınladığı Ötüken dergisinde 16 Ağustos 1965’te yapılan şu değerlendirme, olan biteni özetler gibidir:

“Türk milliyetçiliği 1944’te ve 1953’te yediği iki haksız ve kalleş darbe ile sarsıntılar geçirmesine rağmen, bugün eskisinden daha güçlüdür… artık her şeyi bir yana bırakmanın zamanı gelmiştir. Iztıraplar, endişeler, çekingenlikler olduğu kadar kırgınlıklar, ayrılıklar ve bugüne kadar engel gibi gözüken her şey aşılmalı, geride bırakılmalı ve gönüllerinde Türklük sevgisi taşıyanlar, doğan ümidin etrafında birleşmelidirler.”[13]

Atsız’ın da işaret ettiği gibi tüzük ve programda bir dizi değişikliklere gidildi. “CKMP: Ben Türk’üm diyen ve kendisini Türk sayan her Türk insanını kabul eder. Irkçılığı reddeder.” deniliyordu. Türk milliyetçiliği, “Türk milletine, kültürüne, devletine sevgi ve bağlılık ile hizmet ülküsüdür.” şeklinde tanımlanmıştı. En kritik madde ise “Türkiye bir sanayi ülkesi haline getirilecektir.” hedefinin konmasıydı. Buraya varmanın kestirme yolu olarak: “40 bin köy yerine meydana getirilecek 4 bin tarım kentinin her birinde idare, dispanser, okul, kütüphane, cami, hamam, sinema, enstitü, kooperatif, çarşı, tamirhane gibi tesisler ve sıhhi bakımlı çiftlik evleri muhakkak bulunacaktır.” uygulaması gösteriliyordu. Böylece nüfusun ’i şehirlere yerleşecekti.[14] Program, bu yaklaşımıyla 1839’dan 1939’a yerinden kıpırdamayan köylü toplum yapısının ki Türk modernleşmesinde yaşanan sorunların ana kaynağı olarak görmek gerek, çözümünü gecekondulaşmaya, kimlik krizlerine fırsat vermeden çözeceğini vadediyordu. İlerleyen zamanlarda Türk milletinin esnaf, memur, işçi, işveren, serbest meslek sahipleri ve köylüler olarak altı sosyal dilimden oluştuğu, bunların kendi içlerinde kuracağı tasarruf sandıklarıyla büyük sanayi yatırımlarına yöneleceği anlatıldı. 40000 köy, 5000 nüfuslu 4000 tarım kentine dönüşürken büyük üretim çiftlikleri, atölyeler, korporatifler, fabrikalar, okullar ile modern milli devlet kurumları oluşuyordu. Edirne’deki vatandaş........

© Yeni Ufuk Dergisi