menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“Bilme-bulma-olma” yolculuğuna giriş - Kocaeli ‘Diriliş’ Kampı - 3

58 27
10.08.2025

Kocaeli’nde düzenlediğimiz bu yılki ilk MTO Akademik Yaz Kampı’mız, ruh dolu, hiç bitmesin istenen, kardeşliğin zirve yaptığı, entelektüel ve akademik kalitenin bir sonraki kampı iple çektirecek kadar derinlik kazandığı muazzam bir kamp oldu. Kampımızı MTO’nun bilme / bulma / olma sütunlarından oluşan medeniyet mefkûresi ışığında Azerbaycan temsilcimiz Vuqar Azizov kardeşimiz yazdı. Leziz bir pazar yazısı. Zihin açıcı okumalar…


KAMPIN ÜÇÜNCÜ GÜNÜ: OL’UŞMA SAFHASI

Kuyuların karanlığını sezen, kuyulardaki aldatıcı ışıklara rağmen zindanı seçerek orayı medrese-i Yusufiyeye dönüştüren Yusuf kalpli birinin çağrısıyla gönül sarayında toplandık. Evet, Yusuf Kalpli Derviş, o.

Kampımızın üçüncü günü, bil’işmenin ve bul’uşmanın kemal noktası olan: “Ol’uşma Safhası”dır. Yazıya böyle başlamamın nedeni, kamplarımızın sadece hayatın akışına kapılarak ilerleyen bir bilgi serüveni değil, bilakis yeni bir akışın temellerini kurma ve inşa etme yolculuğu olmasıdır. Hakîkî ışık, sahte aydınlanmanın ötesindedir. Makaleler, bu sahteliğin hakikatin önündeki perdelerini yırtma çabasıdır; hakikate olan tutkunun yaşatılma kavgasıdır.

Kuyu, bilmenin;

Zindan, bulmanın;

Saray, olmanın temsilidir.

İşte Yusuf kalpli dememin sebebi tam da budur: O, bu karanlıklardan geçerek zindanda medresesini kurmuş; dışarıdaki şatafatın bir zindan, zindanın ise -eğer inşa edilirse- hakikat sarayının nüvesi olduğunu göstermiştir. Kampın üçüncü günü, bu nüvenin aşkında pervane olmanın ve yanmanın tecessümü olarak tecelli etti.

Olmak ve oluşmak…

Yusuf Kaplan Hocamız, köklerin düsturunu derinlerden alıp toprağa çıkartmıştır. Onu göklere kaldırmak da bizim görevimizdir. Makalelerdeki ana gaye de budur.

Bir medeniyet mefkuresi ortaya koymak… ama özgün olarak. O sebeple, sadece bilmekle değil; olmakla bu mefkureyi inşa edebiliriz. Zira bizim medeniyetimiz, ötelerden gelen sesin bestesidir. Gazzâlî, İbn Arabî ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hep ötelerin nefesinden ses bulmuş, şiirlerini bu sesle bestelemişlerdir. Bu da sadece özgün olmakla ve ötelerle irtibat kurmakla mümkündür.

İsimlerini zikrettiğim bu dehaların ortak bir özelliği vardır: Sezgileriyle konuştular. Yani bilmenin ötesine geçerek kendi hakikatlerini bularak oldular. Ve hakikat onlara “İlâhî Şiar”ı fısıldadı. Onların aşkla yoğrulmuş “Nebevi Şuur”larından doğan........

© Yeni Şafak