menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

TRÇ’nin ekopolitiği

34 1
previous day

Ne yalan söyleyeyim Sn. Kılıçdaroğlu’nun T24’teki yazısı beni şaşırttı. Yeni dünya düzeni okuması yapıyor. Türkiye için Doğu-Batı dengesi anlamına gelen bir önermede bulunuyor. Telefonu olsa arar, ciddi misiniz, siz mi yazdınız bu yazıyı, derdim…

Şaşırttı çünkü ters köşe oldum. Aynı gün yayınladığım köşemde butlan kararı çıkarsa Sn. Kılıçdaroğlu’nun İsrail ekopolitiğine yaslanacağını değerlendirmiştim. Diğer taraftan butlan kararı çıkmazsa Sn. Özel’in yeni bir ekopolitik çözümleme yapmasını muhtemel görmüştüm.

Yani halk partisinin yeni bir ekopolitik öneri yapması gerektiğini tespit etmiştim de bunu kimin yapabileceği hususunda yanıldım.

Sn. Özel hiç oralı olmadı zaten. Son var olma fırsatını da heba ettiğini düşündüm yazıyı görünce. Türkiye’nin en değerli stratejistlerinden olan arkadaşımın “ne özgür, ne özel” tespitine karşı artık şüphemi sürdürmeye gerek duymuyorum.

Neyse anlayacağımız şu; Türkiye’de Batıcılığın artık bir siyasi zemini kalmadı.

Kılıçdaroğlu’nun Doğu-Batı dengesi önerisi olarak anladığım yazısı henüz tazeyken Sn. Bahçeli Türkiye-Rusya-Çin (TRÇ) ittifakı önerisini ortaya koydu. Sanki Hikmet Çetin de NATO düşüncesini sorguladı son günlerde. Sn. Bahçeli’ninki de yeni bir ekopolitik önerme aslında.

Cumhur İttifakı Doğu-Batı dengesinde idi. Sonra çokça yazdığım gibi birkaç adım Batı eksenine doğru kaydı. Şimdi Sn. Bahçeli ya ortaya yeniden çekmek için ya da tümden Doğu diyor.

Sn. Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarıyla beraber okuyunca Türkiye İttifakına doğru mu gidiyoruz diye, düşünmedim değil.

Hakikaten Türkiye’yi yeni dünya düzeninde nasıl konumlandıracağımıza hep beraber mi karar vereceğiz?

Sanatçılarımızın ve iş dünyamızın son açıklamalarıyla İsrail karşısında konsolide olmaya başlamamızın anlamı duygulanımımızın ötesinde mi?

Gene de bir önceki dönüşüm çağında yazan Namık Kemal’in üç yazısına denk gelmiyor yüz yazımız.

Ukrayna, Gazze, subjektif ilerleme raporları ve diğer her şeyle beraber batıcılığın “Türkiye, AB’nin bir parçası olmalıdır” tezi artık sönükleşti. Ateşli biçimde savunulduğu günleri hatırlıyorum. Dahası ekonomik bir iyileşme de vadetmiyor artık AB. AB bayrağındaki parlement mavinin rengi attı sanki, turkuaz daha canlı…

Ortaya koydukları tavır nedeniyle Türkiye için mali ve finansal menfaatlere bile değil, vize ilişkilerine indirgendi AB hikâyesi. Son şansı Macaristan’ın dönem başkanlığında Victor Orban verdi ama onu da zayi ettiler. İçi boşaldı artık hikâyenin.

Bu........

© Yeni Şafak