menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Tarihe sadakat gösterilmezse hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır

47 1
21.05.2025

Yakın tarihin neden tarihimizin en karanlık tarafını oluşturduğunu sorduğumuz yazımıza gelen bazı yorumlar, tepkiler ve sorular konunun daha iyi açılmasını gerektiriyor. Öncelikle söyleyelim ki yakın tarihin daha karanlık olması hiç de işin tabiatından değildir.

Daha yakın tarihi öğrenmekle ilgili her zaman daha fazla imkân vardır. Yani normalde öyledir, öyle olmalı.

Hemen dün olmuş olaylarla ilgili bir karartmanın sıkı bir medya ve söylem yönetimiyle tesis edilmesi, edilse bile bunun başarılabilmesi çok nadiren gerçekleşebilen bir hadisedir. En ağır istibdat şartlarında bile olup bitenlerle ilgili halk söylentileri üzerinde bir mutlak denetim kurabilmek mümkün değildir.

Bir tarafta istibdat kendi resmi söylemini, başka söylemlerin kitlesel tedavülünü engelleyerek hâkim kılsa bile halkın kendi arasında bir tarih anlatısının dolaşımını tamamen engelleyemez. Zaten tam da bu nedenden dolayı

Tek Parti yıllarında yaşanan istibdat sahneleriyle ilgili canlı şahitler en zengin tarihyazımı kaynakları olarak ve resmi söyleme inat akmaya devam etmiştir.

Ne var ki, halkın değil, ancak ilgili bazı resmi şahsiyetlerin şahitliğiyle gerçekleşen olaylarla ilgili tarihyazımı halkın vakıf olabileceği bir alan olmamıştır. Bahsettiğimiz tarih karartması bilhassa o alanlarda cereyan etmiştir.

Mustafa Kemal ve silah arkadaşları

” diye bir klişe deyimimiz vardır mesela. Millî Mücadelenin baş aktörleri olarak zikredilen bu “

arkadaşlar

”ın tamamının kademeli olarak ama daha işin başında saf dışı bırakıldığı herkesin malumu ama kimsenin konuşmadığı bir büyük olaydır. Bunların neredeyse tamamı Cumhuriyet Halk Fırkası’na yönelttikleri eleştirilerle Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurmuş ama bu da 1925 yılında

Takrir-i Sükûn Kanunu

'na dayanılarak, yani

Şeyh Sait İsyanı

nın oluşturduğu atmosferle ilişkilendirilerek kapatılmış böylece bütün bu “arkadaşlar” tasfiye edilmiş.

Yani sonradan oluşturulan Tek Parti yönetimine dayalı Cumhuriyetin içinde Mustafa Kemal’in dışındaki silah arkadaşlarının (

Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele

) hiçbiri yer almamış, yer alanların çoğu Milli Mücadelede hiçbir rolü olmayan, her şey olup bittikten sonra sürece katılanlar olmuştur. Bu kişilerden özellikle

Kazım Karabekir ve Rauf Orbay

gibi Milli Mücadelenin üç sacayağından ikisi, hani tam da onlar da olmasaydı olmazdı denilecek ikisi, bir de İzmir Suikastiyle zoraki olarak ilişkilendirildikleri için canlarını zor kurtardılar.........

© Yeni Şafak