menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Hürriyetin ‘Kızıl Kapı’sını açan ve yazan eller

34 19
23.06.2025

Bugün Gazze ismi başlı başına özgürlüğün en güçlü ve hak edilmiş sembolü, özgür insanların yaşadığı, direndiği ve şehit olduğu en kutlu mekân. Bu mekânda bu yiğit insanların ellerinin dokunduğu, kanlarının döküldüğü, nefeslerini alıp verirken temas ettikleri her şey bir sembol haline geliyor.

Bu insanlar için yapılacak bir edebiyat onların yaşadıklarından daha çarpıcı, daha beliğ olabilir mi?

Her biri bir ayetin içinden çıkıp gelmiş gibi insanlığın gözlerini açan hakikatleriyle. Her biri peygamberler tarihinin içinden gelen birer havari, birer sahabe birer evliya gibi insanlar yaşadıkları bütün ortamları da kutsal mekanlara çevirmiş olmazlar mı?

7 Ekim günü artık günlerden bir gün değil, Allah’ın üzerine ölü toprağı serilmiş bu ümmeti sadece kendisine kul olmak üzere uyandırdığı bir ezan saati. Aksa Tufanı

sembol olarak gönderme yaptığı Mescid-i Aksa’nın da insanlık için ikinci doğuşun başlangıcı olan Nuh Tufanı’nın da ötesinde kendi gerçekliğine, kendi eylemine daha fazla işaret eden bir isim oldu.

Aksa Tufanı bütün insanlığa bir felah çağrısı.

İnsanların görünür görünmez zincirleriyle bağlandıkları, köleleştirildikleri,

kapatıldıkları bir düzenin kapılarını kana boyanmış elleriyle açan Gazze’nin yiğitlerinin mesajını yine onlardan daha güzel, daha etkili kim taşıyabilirdi?

Görünür görünmez zincirler altında köleleştirilmiş insanları sadece edebiyatla, sadece nutuklarla kimse özgürleştiremez, özgürleşmeye ikna edemez her şeyden önce.

Özgürleşebilmek için önce özgür olmadığını görmesi gerekir insanın.

Kula kulluktan kurtulabilmek için de ettiği kulluğun farkına varması lazım.

Mısır’ın Âkif’i diyebileceğimiz şair

Ahmed Şevkî’nin

meşhur

“Hürriyetin kızıl bir kapısı vardır ki / Onu ancak kana bulanan eller açar”

dizeleri ait olduğu daha uzun Şam Nekbesi içindeki diğer dizeler arasından kendi sembolik değerini en fazla

Yahya Sinvar’ın

dilinde bulmuştur. Sinvar, Gazze’nin harabeleri arasından süzülerek cihadına devam ederken bu sözleri söylediğinde bu sözlere de gerçek anlamda en güçlü etkisini kazandırmıştır.

Bu saatten sonra bu sözler Ahmed Şevkî’den ziyade Yahya Sinvar’a ve onun dava arkadaşlarının mücadelesine aittir.

O mücadeleyi isimlendiren, o mücadeleye gidip yapışan ve o mücadelenin en güçlü ifadesine dönüşen muhteşem bir sembol.

Öyle değil miydi zaten sembol? Aynı bütünün birbirinden ayrılmış, belki birbirini........

© Yeni Şafak