Darbeler darbelere ulansa da devrimden kaçınılamaz
Bir devrime yol açan yakın tarihimizin son darbesinin üzerinden 9 yıl geçti. Yol açtığı devrim, yani 16 Temmuz, Türkiye’nin bir devlete sahip bir millet olma yolunda kendi varlığını ispatlayabildiği bir gün oldu. Aslında 15 Temmuz’a kadar diyebiliriz ki bu milletin bir devleti yoktu, aksine devletin bir halkı, bir toplumu vardı, ama bunun bir millet olma keyfiyeti yoktu.
15 Temmuz’da darbeler tarihimizde ilk defa millet darbelere karşı kendi iradesine sahip çıktı, kendi seçmiş olduğu hükümetin kendi isteği dışında devrilmesine karşı kıran kırana bir savunma yaparak aslında böylece sahip olduğu bir devleti kurtarmış olmadı, bir devlete sahip olmanın liyakatini ortaya koymuş oldu.
O zamana kadar Türkiye’yi idare eden mihraklar bunu askeri, bürokratik veya oligarşik tabakalar eliyle kurumsallaştırmışken, darbeler demokrasi sahnesinde kontrolden çıkma ihtimali bulunan halka bir “balans ayarı” çekmenin rutini olarak benimsenmişti.
Bu rutin zannedildiği gibi 27 Mayıs’ta başlamış da değildir. Esasen 1909 yılından itibaren bu rutin, Türkiye’de işleyen bir olağan iktidar düzenini sürdürmenin yoluydu.
TÜRKİYE’DE MİLLETTEN ÇALINMIŞ BİR DEVLET VARDIR
Türkiye’de darbeler ülkenin kendi içindeki bir iktidar mücadelesinin sonucu olarak ortaya çıkmamıştır. Darbeler aynı zamanda Türkiye’ye I. Dünya Savaşından sonra musallat olmuş emperyalizmin müdahale aracı, balans ayarı yöntemiydi. Türkiye’de milletten çalınmış bir devlet vardır. Milletin ruhuyla, inancıyla, kimliğiyle hiç bağdaşmayan politikaları uygulayan bir devletin millete hiçbir zaman sadık olmak gibi bir gündemi olmadı. Aksine milleti emperyalist çıkarlar doğrultusunda belli bir kalıba sokmaya çalışan bir gardiyan gibi çalıştı. Türkiye’yi kimliğine, kültürüne, tarihine ve özüne yabancılaştıran, ona zorla başka bir kimlik, kültür ve yaşam tarzı, hem de savaştığı düşmanlarının kimliğini ve kültürünü dayatan bir beden siyasetini emperyalizm analizleri olmadan anlamak ve konumlandırmak mümkün değildir.
Tek parti döneminde tam 30 yıl boyunca hiçbir seçim olmadan uygulanan bütün politikalar “halka rağmen” uygulanmıştır. Bu politikaların “halk için” olma iddiası uygulayanların basit ve kurnaz bir aldatıcı iktidar argümanı olmuştur. Bu politikaların........
© Yeni Şafak
