menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Tefrikadan vahdete: Bir asırlık parantezin kapanması

21 5
14.04.2025

Balkan Savaşları ve Cihan Harbi’nin ne denli onulmaz sonuçlar ürettiği ortada iken İstiklal Şairi Mehmed Akif Bey, Müslümanların birlikte olması gerektiğine dair uyarılar yapıyordu. Yalnızca istiklal değil bir Kur’an şairi de olan Akif’in bu uyarılarına her daim bir ayet eşlik ediyor ve çağrının ehemmiyeti bu şekilde daha da kesif bir anlam kazanıyordu. İmparatorluklar çağının sonuna gelinmesi ile birlikte ulusların müstakil birer devlet olma arzusunun zaman zaman bir nifak ve çatışma üretmesi, Akif’i bu konuda daha hassas kılıyor ve o nifakın Müslümanlar arasında yol açabileceği riskler gözler önüne seriliyordu.

Nitekim bir şiirinde Akif Bey, “Bunu benden duyunuz, ben ki evet Arnavudum... Başka bir şey diyemem... İşte perişan yurdum!” diyerek ayrılıkçılığın nelere mal olduğunu somut bir aidiyet ve gösterge üzerinden yorumluyordu. Ömrünün önemli bir bölümünü ayrılıkçılığın yıkıcı etkileri üzerine mücadeleyle geçiren Kur’an şairi, nifak hareketlerin arkasında bir emperyalist projenin varlığına işaret ediyor ve bu tür projelerin etkisiz hale getirilmesi için aynı coğrafyadaki insanların birbirlerine kenetlenmeleri gerektiklerini söylüyordu.

Cumhuriyet ve ulus devletin teşekkülü ile emperyalist projeksiyonların sona erdirildiğini söylemek de mümkün değil. Türkiye, erken Cumhuriyetten bu yana mezhep, etnik ve kültürel temelde fay hatlarına maruz kalmış ve bu alanlar üzerinden zaman zaman sıcak çatışma riskleri söz konusu olmuştur. Bu nedenle, tavsifi ve nedenlerine ilişkin farklı perspektifler söz konusu olsa da Türkiye’de etnik........

© Yeni Şafak