menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bir akıncı beyi

54 12
23.04.2025

“1899’da İstanbul’da doğdum. Büyükbabam 150 sene önce Bolu’dan İstanbul’a gelmiş, büyükanne tarafım Isparta cihetinden. Onların İstanbul’a gelişleri ise 200 sene evveline rastlıyor. Yâni İstanbulluyum. Ama vaktiyle bir konferans vermiştim. Orada demiştim ki: Ben hem Bosnalıyım hem Budinliyim, hem Üsküplüyüm hem Atinalı hem Sofyalıyım, hem Erzurumlu hem Erzincanlıyım. Fakat İstanbulluyum. Hiç ayırmam.”

Baba tarafından nesli Ramazanoğulları’na, annesinin nesebi de bugün Budapeşte’de medfun meşhur Gül Baba’ya dayanan Ekrem Hakkı Ayverdi (1899-1984), Osmanlı ve Anadolu coğrafyasına yaklaşımını bu cümlelerle özetlemişti. Kendisinin hayatı da söz konusu geniş ufkun pratik örneklerini bir arada barındırıyordu:

1920’de Mühendis Mektebi’nden mezuniyetinin ardından 1950’lerin başına kadar devam edecek olan müteahhitlik mesleğine başlamıştı. Çocukluğunun geçtiği Şehzadebaşı semtinin tarihî ve kültürel atmosferinden aldığı ilhamla, mesleğini “mazinin ihyası” hedefine adamış, İstanbul ve Trakya’da çok sayıda tarihî eserin restorasyon projelerini gerçekleştirmişti. Sadece müteahhitlik yapmakla kalmayan Ayverdi, ayak bastığı ve çalıştığı bütün muhitlerde aynı zamanda sanat eserleri, mushaflar, hat levhaları, nadide kumaş ve çiniler toplamış, bir nevi “âsâr-ı atîka koleksiyoncusu” hüviyetine de bürünmüştü.

Ekrem Hakkı Ayverdi’nin elinin değdiği işlerin listesi oldukça kabarık. İstanbul’daki restorasyonları:........

© Yeni Şafak