Son hesaplaşma (1)
Nihâyet korkulan oldu. İsrâil İran’a ağır bir saldırı gerçekleştirdi. Ağır kayıplar yaşasa da İran, buna kendi kapasitesinde cevap vermekte gecikmedi. Artık adını koyabiliriz. Ne kadar devâm edeceği ve nereye evrileceği şimdilik belirsiz de olsa bir İsrâil-İran savaşı başlamış durumda. Burada mühim olan, hâdiseyi mümkün olduğu kadar geriye çekerek anlamak ve ihtimâlleri ortaya koymak.
En derinlerde, 11 Eylül 2001’de ABD’de İkiz
Kuleler’e yapılan saldırıyı
hatırlamak lâzım gelir. Hâdisenin hemen arkasından
Neoconların hazırladığı ABD Küresel Doktrini
ilân edildi. Bu doktrinin en yakıcı kısmı, Sudan ve Somali’yi de içerecek kuşatıcı bir coğrafya üzerinden Ortadoğu’ya isâbet ediyordu. Bunu kıt’asal olarak ele almak son derecede eksik kalacaktır. Esas mesele,
ticâreti dolarla yapılan fosil yakıtlar temelli dünyâ enerji şebekesinin atardamarlarını oluşturan Fars veyâ Arap Denizi, Kızıl Deniz ve Libya’dan başlayarak doğuya doğru Akdeniz hâkimiyetini
yeniden şekillendirmekti. Dolayısıyla kıt’asal olarak bakıldığında sanki Ortadoğu haritalarının dışında kaldığı düşünülen Sudan ve Somali de işin içindeydi. Kırılgan demografik /kültürel yapıları, zayıf kurumsallıkları ve fakirlikleriyle bilinen, sürecin Afrika’ya bakan tarafları kısa bir zaman zarfında darmadağın edildi. Plânın ikinci ayağında o devirlerde var olan ve tamâmı İsrâil karşıtı olan BAAS diktatörlüklerinin tasfiyesi vardı. Bu, plânın can damarını oluşturuyordu.
İlk başta Irak hedefe konuldu. Körfez Savaşı Saddam’ın sonunu getirdi. Çok parçalı, yönetilmesi son derecede zor, istikrarsız bir Irak ortaya çıktı. Güdümlü Arap Baharı Libya, Tunus ve Mısır’ı sardı. Kaddafi, Mübârek ve Zeynel Abidin iktidarları sapır sapır döküldüler. Baskıcı, bıktırıcı ve çürümüş BAAS rejimlerinin tasfiyesi, ilk başlarda demokratik bir rahatlama sağladıysa da, kısa zamanda aksine ınkılâb etti. Müslüman Kardeşler Hareketi bu demokratizasyonun........
© Yeni Şafak
