Mahallîlik ve küresellik mücâdelesinin getirdikleri
Küreselleşme kavramı telâffuz edildiği yerde bâzıları için ciddî mide sancılarına sebebiyet veren bir kavram hâline gelen bir kavrama dönüştü. İlk başlarda belki de böyle değildi. II. Umûmî Harp sonrasında inşâ edilen
kamplı, bloklu, kapalı sistemlerin boğuculuğundan bir kurtuluşu
vaad ediyordu. Ama zamân içinde bunun bir dünyâ merkezîleşmesini ve belki de eski kamplaşmalardan daha boğucu bir neticesi olduğu görüldü. Küçümseyenler olabilir ama eski sistemde en azından bidâyette veri ulus devletlerin yine de bir seçme hakkı vardı. Kimileri Batı, kimileri Doğu paktını seçerdi. Bu âdeta bir siyâsî kıble tercihiydi. Tabiî ki bunun hangi boyunduruğa vurulacağınız ile alâkalı bir tercih olduğunu kaydetmeliyiz. Bunları beğenmeyenlerin ise üçüncü yol olarak Bağlantısızlar kampında kendisine yer bulabildiğini de unutmamak gerekir.
Tek kutupluluk olarak telâffuz edilen kavramın doğrudan küreselleşme ile bağlantılı olduğunu biliyoruz. Burada kimsenin seçme hakkı yoktu.
Ekonominizi neoliberal bir eksende Amerikan dolarına bağlamak, ekonomik iş ve işlemlerde bunu aksatacak kamusal/kurumsal kabloları sıyırıp atmak, topraklama hatlarını ortadan kaldırmak, iletişim ve ilişkilerin akışını sağlayan telleri çıplak bir hâle getirmek zorundaydınız.
İdeolojik düzlemde bunu,
bürokratik vesâyetten ve hantallıktan arınma
(özgürleşim) olarak savunmak ve desteklemek önlenemez bir moda hâline getirildi. Aslında bütün meselenin
merkez kapitalist dünyânın dünyânın geri kalanını daha kesin ve mutlak olarak bağımlılaştırmak ve daha büyük hacimlerde artık çekmek ile alâkalı
olduğunu söyleyenler dinozorlukla, arkaik kalmakla lânetlendi.
Doğrusu bürokratik/kurumsal kapitalizmin bir çürümüşlük içinde olduğunu kabûl etmek gerekiyor. Bilhassa teknolojik dönüşümlerin çok gerisinde kaldığı çok âşikârdı. Ama yapılması gereken,
kaçınılmaz olan bir dönüşümün daha insânî bir düzlemde nasıl olabileceğini, mevcût kamusal kazanımlarla nasıl uyumlulaştırılabileceğini âdil bir şekilde tartışabilmekti
. Bidâyette bunu yapmaya çalışanlar yok değildi. Ama sesleri kısa zamân içinde kesildi. Neoliberal söylem hepsini bastırdı ve bir gözü dönmüş bir aşırılık olarak hâkimiyet kazandı. Hâsılı yaşanan, Mehmet Ali........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d