Avâra kasnak dünyâ
Weber modernleşmeyi
soğuk bir kışa
benzetir. Son üç asrın dinamikleriyle yükselen modernleşme ile berâber dünyânın kültürel iklimi de değişmiştir. Ondan evvel, binlerce senelik târihleri düşündüğümüzde çok farklı bir tablo ile karşılaşmaktayız. Toprağa dayalı ve tabiata bağımlı iş bölümü ve iş kollarına göre teşekkül etmiş olan medeniyet, bugün ile mukâyese edildiğinde hayli kısır sayılabilecek döngülerle işlemekteydi.
Zamân, mekân ve ilişkilerin tasarruf edilmesi
de bugünden çok farklı yapılanmaktaydı.
Kişiselliğin veyâ öznelliğin
baskın olduğu bir dünyâydı bu. Bana kalırsa en mühim çıktılarından birisi de insanın
tahayyül kudretini bilemesiydi.
Destanlar, hikâyeler, efsâneler, zengin inançlar muazzam bir müktesebât oluşturuyordu.
Kadim dünyâları katı bir gerçekçilik yönetmiyordu… Tam aksine, ceddimiz tahayyül kudretimizin mahsulü olan fikir ve duyguların inşâ ettiği dünyâlarda yaşıyorlardı. Kültürler,
hakikâti
(verité-truth)
gerçeğin
(reality) yerine koyuyorlardı. Dünyânın acılarına karşı direnmenin anahtarı buradaydı. Bu işler hiçbir zaman tek boyutlu anlaşılmamalıdır. Eski dünyâların hâkim zümreleri, iktidârlarını meşrû kılmak ve onu devâm ettirmek için hayâl ürünü kurguları kullanıyordu. Buna mukâbil, tahakküm altında yaşayanlar şikâyet ve itirazlarını yine tahayyül mahsulü alternatif kurgulardan temellendiriyorlardı. Hayâlî kaybedilmiş cennet, altın çağ tasvirleri, hayâl perdelerinde, geçmişten geleceğe yansıtılıyordu.
Kapitalist birikimin başlaması bunları alt üst etti. Rönesans olarak bilinen devrin en karakteristik niteliği,
hayâli olarak inşâ edilmiş dünyâlara gerçekçilik üzerinden açmış oldukları savaştı
. Rönesans sanatlarından Barok’a uzanan sanat ve fikir târihi, perdelenmiş, saklanmış ve bastırılmış olan gerçeklere adanmıştı. Bunun ahlâkî sayılabilecek yegâne kıstası, binlerce sene boyunca devâm eden bir kısırlığa
dürüstlük
ile karşı koymaktı. Bunu sağlayacak yegâne........
© Yeni Şafak
