Yeni kuşaklar yeni bir kimlik inşa edebilecek mi?
Geçen yüzyılda ideoloji başlığı altında yayımlanan çalışmaların çok önemli bir kısmı oryantalist bakışın ürünüydü. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Doğu-İslam dünyası mercek altında olduğu için İslam ve ideoloji kavramlarının birlikte anılması bu bakışın bir yansımasıydı. Kitap ve makalelerde İslam’ın ideolojik yönü üzerinde durulmuş, birtakım İslâmî gruplar ve kişiler terör parantezine alınmıştı. Fakat İslam ve ideoloji kavramları birlikte ele alınırken bu çalışmaları yapanların zihin dünyası üzerinde durulmuyordu. Zamanla İslam’ın temel kaynakları da sorgulanmaya başlandı. Avrupa ve ABD üniversitelerinde üretilen bilgi kısa zamanda İslam coğrafyasına da sirayet etti. Bu çerçevede İslam coğrafyasında ortaya çıkan dinî ve siyasi hareketler üzerinde çokça yayınlar yapıldı. Ortaya çıkan yayınlarla ilgili eleştirel çalışmalar herhalde şaşırtıcı sonuçlara ulaştıracaktır. Ne yazık ki zamanla içe dönük bakışın dar sınırları içinde suçlayıcı bir dil inşa edildi ve dışarıya karşı öğrenme odaklı bir psikoloji tahkim edildi. Kabahati kendimizde aramalıyız söylemi bu dar çerçeve içinde oldukça işlevseldi.
İçe dönük bakışın dar sınırları üzerinde durmak son derece önemlidir. Kanaatime göre bu içe dönük bakış edebiyat dünyasında etkiliydi. Batı edebiyatının en seçkin eserlerinden İslam ve ideoloji kavramlarına tahsis edilmiş eserlere kadar oldukça geniş bir yelpaze karşısında öğrenme psikolojisini hemen hemen her kesim paylaştı. Hâlbuki iki büyük savaş Avrupa ülkelerinin ve ABD’nin hâkimiyet savaşlarından........
© Yeni Şafak
