Mecalim yok!
Ekonomide başarıyı kalıcı kılmak için, yalnızca teknik doğrulara değil, aynı zamanda toplumsal kutuplaşmaları gözeten kapsayıcı bir söyleme ihtiyaç olduğu gün ve gün beliriyor.
Kutuplaşmış bir algı ortamında, aynı enflasyon farklı mahallelerde farklı anlamlara gelebiliyor; aynı maaş, birinde “şükür” vesilesi, diğerinde “öfke” nedeni olarak karşımıza çıkıyor.
Bu farkı gidermeden ekonomik başarıdan söz etmek, istatistiğe umut yüklemekten öteye geçmiyor.
Areda Survey’in Sosyometre Nisan 2025 raporu ekonomik hayata dair pek çok çarpıcı sonucu barındırıyor. Toplumun ekonomiye dair tanımladığı en öncelikli yapısal sorunun yüksek enflasyon olduğu kendisini bu kez mahallede, markette, kasapta değil anket sonuçlarında gösteriyor. Katılımcıların W,2’si, mevcut ekonomik politikanın en fazla yıprattığı noktanın fiyat istikrarı olduğunu belirtiyor. Bu oran, enflasyonun sadece istatistiksel bir gösterge değil, aynı zamanda toplumsal huzursuzluğun ve bireysel çaresizliğin en somut dışavurumlarından biri haline geldiğini açıkça ortaya koyuyor. Alım gücündeki düşüş (%8,9) ve gelir dağılımı adaletsizliği (,9) öne çıkan diğer sorunlar olarak dikkat çekiyor. Enflasyon, geçim sıkıntısı ve gelir dağılımındaki adaletsizlik, toplumda yalnızca fiyat artışlarına değil; aynı zamanda gelirlerin bu artışlar karşısında yetersiz kalmasına ve ekonomik yükün adil biçimde paylaşılmadığına dair derin bir adaletsizlik algısına neden oluyor. Yanisi, makroekonomik istikrar söylemleriyle vatandaşın günlük hayat pratikleri arasındaki makas giderek açılıyor. Araştırmada işsizliğin yalnızca %1,5 oranında “öncelikli sorun” olarak görülmesi karmaşık bir ekonomik gerçekliği temsil ediyor. Bu düşük oran, işsizliğin çözülmüş olmasından çok, "gelire sahip olmanın artık geçinmeye yetmediği bir dönemde", toplumun öncelik sıralamasının tamamen değiştiğini gösteriyor. Başka bir ifadeyle;
insanlar iş bulsalar bile bu işin temel ihtiyaçlarını karşılamaya yetmediği bir ortamda, geçim kaygısı işsizlik korkusunun dahi önüne geçmişe........
© Yeni Şafak
